Italyan
Mimar Alberto, Küfrevi Türbesi’nin içini on kabrin sığabileceği bir büyüklükte
planlamıştı. Halen türbede Muhammed Küfrevi ile birlikte 9 kabir bulunmaktadır.
Bir adet boş kabir yeri vardır. Bunun kime nasip olacağının Allah’tan başka
bileni bulunmamaktadır.
|
Küfrevi Türbesi |
Türbenin içindeki
9 kabrin yanında yani türbenin dış
cephesinin hemen bitişiğinde Muhammed Küfrevi’nin gelinlerinin kabirleri
bulunmaktadır. Bunlar ise, Abdülhadi Efendinin Hanımı Cemile Hanım (1914
yılında vefat etmiştir.), Abdülbari Efendinin
Hanımı Aliye Hanım, Abdülhalik Efendinin Hanımı Ayşe Hanım ve Abdülbaki
Efendinin Hanımı Meryem Hanım’ın kabirleridir. Bunların dışında Küfrevi
Ailesinden olmayan, Muhammed Kürevi’nin Muhterem Hanımı Fatima Hanım’ın ağabeyi
olan Şeyh Emin Efendi’nin kabri de buradadır.
Muhammed Küfrevi,
Bitlis ve çevre il ve ilçelerde büyük ilgi ve saygı görmesine karşın sayıları
çok olmayan bazı kimseler tarafından kıskanılmaktadır. Bunlardan birisi de aynı mahallede ikamet eden ve dönemin idari yapılanması içerisinde Bölge
Müftüsü olarak görev yapan Emin Efendi’dir. Emin Efendi, kız kardeşi Fatima’yı
istemeye talip olan Muhammed Küfrevi’ye mesafeli durmaktadır. Bu evliliğe sıcak bakmaz, fakat çevrenin baskısı
karşısında fazla direnemez ve bir akşam yemekler hazırlattırarak Muhammed
Küfrevi ve etrafındaki kişileri bizzat gidip davet eder. Bu yemeği nikah yemeği
olarak kabul ederler ve bu yemekte nikah kıyılır. Bir süre sonra da düğün merasimi gerçekleştirilir.
Muhammed
Küfrevi’ye böylesine mesafeli duran Emin Efendi, zaman içinde öylesine değişir
ve öylesine büyük bir saygı duyar ki, ömrünün son yıllarında evlatlarına söyle
bir vasiyette bulunur. “Benim mezarımı
Muhammed Küfrevi’nin kabrinin giriş basamağının altına defnedin ki, onu ziyarete gelenler benim
mezarımın üstüne basarak ziyaretlerini yapsınlar.”
Büyük bir saygı ve bağlılık gösteren bu vasiyet tam olarak
uygulanmasa da Küfrevi Türbesi’nin dış bölümünde, giriş kapısının yanındaki,
Küfrevi Ailesi’nin gelinlerinin mezarlarının bulunduğu alana defnedilerek
gerçekleştirilmiştir.
Muhammed Küfrevi’nin
Bağiza Hanımdan olan Abdullah, çok küçük yaşta amansız bir hastalığa
yakalanarak ebedi aleme intikal etmiştir.
İkinci oğlu Abdurrahman Efendi ise
Bitlis’te evlenmiş, bir erkek
çocuğu olmuştur. Bir süre sonra eşini kaybetmiş, yetim kalan oğlunun bakımını
Muhammed Küfrevi ve eşi Fatima Hanım üstlenirler. Daha sonra Bitlis’te vefat
etmiş ve buraya defnedilmiştir.
Fatima Hanım’dan
olan büyük oğlu Abdülhadi Efendi, Muhammed
Küfrevi’den sonra gelen ikinci kişi olması nedeniyle, Türk dünyasının devlet geleneğinde olan Devlet Başkanı ve Padişahtan sonra gelen
ikinci kişilere verilen “Şah” unvanı ile tanımlanan kişi olarak
dikkati üzerine çekmiştir.
Muhammed
Küfrevi’nin Küfrevi tarikatinin kurucusu olarak “Pir’i Küfrevi” olarak tanımlanmasının ardından Abdülhadi Efendi de
“Hazreti Şah” olarak tanımlanmıştır.
Abdülhadi Efendi,
evlenmiş bir kız çocuğu olmuş, ancak
kızı çok küçük yaşta hastalanarak vefat etmiştir. Daha sonra bir daha
çocuğu olmamış ve 1914 yılında vefat
etmiş, Küfrevi Türbesi’inde babasının yanına defnedilmiştir.
Muhammed
Küfrevi’nin oğlu Abdulhalik Efendi,
babasının yanında eğitimini tamamladıktan sonra babasının yolunda çalışmalarını
sürdürür. 3 Mart 1916 tarihinde
Ruslar’ın Bitlis’i işgal etmesi üzerine, Bitlis
halkı şiddetli kış koşulları ve tipi içinde Bitlis’i terk etmek üzereyken Bitlis
halkı, milis güçleri ve askerlerle bir ölüm kalım mücadelesine girmişirler. Bu
vatan savunmasına duyarsız kalmayı içine sindiremeyen Abdulhalik Efendi elinde
silahıyla Ruslara karşı verdiği mücadele sırasında şehadet mertebesine
yükselir.
Bitlis’in
çıkışında Delikli Taş’a doğru cereyan
eden çarpışmalar sırasında pek çok
kahraman Bitlis insanı da burada şehit düşmüştür. Aynı nedenle şiddetli kış koşulları ve tipi nedeniyle yola çıkmak
zorunda kalan aileler yanlarındaki çocuklarını taşıyamaz, önlem olarak bir
köprünün altında üstlerini yanlarında bulundurdukları halı kilim ve yorganlarla
örterek korumaya alırlar. Ne var ki kışın acımasızlığı karşısında, sayıları bin
civarında olan çocuklar, ertesi sabah donmuş olarak bulunur.
Daha sonraları bu
dramatik olay, Bitlis’in kurtuluş tarihi literatürüne “Bitlis’in Bin Çocuğu” olarak geçecektir.
Abdulhalik
Efendi’nin cenazesi, şehit düştüğü arkadaşlarıyla birlikte şehit
olduğu mevkideki Şeyh-ül Garip mezarlığına defnedilmiştir. Takvimler 1916’yı
göstermektedir.
Vefalı Bitlis
insanı, buraya sonradan bir türbe yaptırarak vatan için canlarına veren bu
kahramanların isimlerini ölümsüzleştirmiştir.
|
Abdulbaki Efendi |
Muhammed
Küfrevi’nin diğer oğlu Abdülbari Efendi,
babasının yanında ilmi eğitimini tamamlamıştır. Babasını temsilen Ağrı ve çevresinde faaliyetlerini
sürdürmüştür. Daha sonra Aliye Hanım ile
evlenmiş bu evlilikten çocuğu olmamıştır.
En verimli çağındayken bir akşam namazını kılarken kalp yetmezliği
neticesinde başı secdede kalarak hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi Ağrı’nın
Fera Köyü mezarlığına defnedilmiştir. Daha sonraları Ağrı halkı bu
değerli insanın burada vefat etmesini Tanrı’nın kendilerine bir lütfu olarak
değerlendirmiş ve bir türbe yaptırarak bağlılıklarını ve saygılarını göstermişlerdir.
Muhammed
Küfrevi’nin oğullarından Abdülbaki
Efendi, 1872 tarihinde Bitlis’te doğdu, eğitimine babasının tekkesinde
başladı. Daha sonra bölgenin önde gelen din bilginlerinden ders almaya başladı.
Abdulbaki Efendi,
gençlik yıllarında şık giyinmeyi, ata binmeyi seven, ava meraklı genç bir delikanlı iken köklü bir aileye mensup Meryem Hanım ile
evlendi. Bu evlilikte Meryem Hanım’dan
altısı erkek, yedisi kız olmak üzere tam on üç çocuğu oldu.. Çocuklardan yedi tanesi
küçük yaşta, hastalık ve bazı nedenlerle vefat ettiler. Geriye, Perzade, Talia, Saliha,
ve Barika adında kız çocukları ile Nesim ve Kasım adlarında iki oğlu kalmıştı.
Abdulbaki Efendi,
eğitimi sırasında Arapça ve Farsça öğrendi, daha sonra bölgede halkın
aydınlanması için gerekli çalışmalarda bulundu. Bu çalışmaları sonucunda nüfuzu
sadece Bitlis ve çevresiyle sınırlı kalmadı.
1914 Yılında Ağabeyi Abdulhadi Efendinin
vefatının ardından Küfrevi Dergahının
sorumluluğunu üstlenen Abdulbaki Efendi’nin ünü, İran ve Rusya’nın bazı
bölgelerinde yaşayan Müslümanlar arasında da hızlıca yayıldı.
Böylece çok geniş bir coğrafyada ilgi ve
itibar gören Abdulbaki Efendi, halkı yersiz, asılsız kışkırtmalara ve tahriklere karşı uyarmış, daima devletin
yanında, birlik ve beraberlik içinde yaşamaları için gerekli telkinlerde
bulunmuştu. Bu çaba ve gayretlerinden ötürü gerek Osmanlı döneminde, gerekse
Cumhuriyet döneminde başta devlet görevlileri olmak üzere, vatan hizmetinde
bulunan askeri ve idari görevliler üzerinde derin izler bırakmıştır.
Gerek Osmanlı Devleti gerekse Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri Abdülbaki
Efendi ve Ailesinin makul ve mantıklı taleplerinin karşılanmasında gereken
duyarlılığı göstermişlerdir.
Osmanlı Maliye Nezareti, Küfrevi
Ailesi’nin gereksinimlerinin karşılanması
amacıyla 6 Ekim 1913 tarihi itibariyle makul bir miktarda maaş tahsis
etmişti. Ancak, yakın bir geçmişte vefat eden Muhammed Küfrevi’nin kabrini
ziyaret amacıyla Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerinden, Rusya ve İran’dan çok
sayıdaki ziyaretçiler burada ağırlandığı için bu tahsisat yetersiz kalmıştı.
Küfrevi Ailesi’nin devlet ve memleket işlerinde gösterdiği yararlı faaliyetler,
halkın aydınlatılmasındaki yararlılıkları göz ününde bulundurularak dönemin Bitlis Valisi Mazhar Müfit Bey, 22
Aralık 1913 tarihinde Dahiliye Nezareti’ne bir yazı göndererek Küfrevi Ailesi’ne ödenen söz konuşu maaşın bir
miktar yükseltilmesini talep etmiş ve bu talep uygun görülmüştü.
|
Nesim Küfrevi Efendi |
Abdulbaki Efendi, gerçek bir vatanperverdi,
Devletin birlik ve beraberliği için pek çok din adamı gibi tarafsız kalmayarak
tavrını Devletten yana koymuş ve bu alanda eylemleri ve düşünceleri ile her
ortamda duruşunu net bir biçimde sergilemişti.
Abdulbaki Efendi’nin en önemli hizmetlerinden birisi “Bitlis Hadisesi” olarak
tarihe geçen olaydaki duruşu, tavrı ve davranışıdır.
Bitlis’teki Rus Konsolosluğunun tahrik ve
telkinleriyle Osmanlı Devleti’ne karşı tezgahlanan bir kalkışma hareketinde pek
çok Bitlis insanı gibi Devletin yanında yer alarak, isyancılara karşı dik
duruşuyla dikkatleri üzerine çeken Abdulbaki Efendi ve arkadaşlarının taltif
edilmeleri söz konusu olmuş ve 12 Mayıs 1914 tarihinde çıkarılan bir “İrade-i Seniyye” ile Beşinci Rütbeden “Mecidi Nişanı” ile ödüllendirilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı
Devleti’nin Doğu Cephesi’ndeki askeri harekat, 1 Kasım 1914 tarihinde Rus
Ordusu’nun sınırı geçmesiyle başlamıştı. Bunun üzerine Doğu illerimizin tümünde
olduğu gibi Bitlis’te de halkın önde gelen ve sorumluluk taşıyan insanları yöre
halkının düşmanla mücadeleye girmesi, vatanın savunulması için büyük çaba
sarfediyorlardı.
Bölgenin saygın kişileri arasında ön
sıralarda yer alan Abdulbaki Efendi de bulunuyordu. Tüm bu çabalara
karşın, sıcak denizlere ulaşma hayali
ile yola çıkan Çar Ordusu Bitlis’i işgal
edip Delikli Taş’a kadar da ilerlemişti.
Bu işgal sırasında büyük acılar yaşanmış, yağma, talan, yakıp yıkma,
vahşet, katliamın ardından binlerce Bitlisli, mülteci durumuna düşerek,
çoğunluğu Diyarbakır olmak üzere Güneydoğu illerine sığınarak canlarını
kurtarma çabasına girmişlerdi. devam edecek…