12 Nisan 2021 Pazartesi

MEVLÜT AYDOĞAN, AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI, İlhami NALBANTOĞILU

MEVLÜT AYDOĞAN

Mevlüt AYDOĞAN Özel Kalem Müdürü
Olduğu Dönemde
Belediye Başkanı dediğiniz, hizmet etmekle yükümlü olduğu topluma bir ya da birçok eser bırakan kimse demektir. Cumhuriyet döneminde 1980’li yıllara kadar hiçbir Belediye Başkanı’nın gelecek kuşaklara bırakabileceği bir eseri mevcut değildi Ahlat’ta.
      80’li yıllarla birlikte dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın Türkiye’nin önündeki engelleri birer birer kaldırmasıyla başlayan yeni süreçle birlikte Belediyelerin de finansal kaynaklarında bir gelişme sağlanmıştı.
      Dönemin Ahlat Belediye Başkanı olarak görev yapan Sayın Mevlüt Aydoğan’da bu olumlu koşulları en iyi bir biçimde değerlendirerek iki önemli eserin altına imzasını atmıştı.
      Bunlardan birincisi; Selçuklu Rönesansı’nın “Kubbet-ül İslam” olarak taçlandırılan “Tarihi Ahlat Kenti”nin  13. Yüzyılda üçyüz binlere varan nüfusunun,  Cumhuriyet döneminde 3 binlere kadar düşmesi sonucunda dar bir alana sıkışıp kalan kentin yerleşim alanını genişletmek amacıyla  “Yukarı Çarşı” adı verilen yeni alanlar açarak kentin rahatlamasını sağlamasıydı.
      İkincisi ise; “Tarihi Ahlat Kenti”nin gelecek vadeden turizm potansiyelini görüp buraya bir turistik konaklama tesisi kazandırmak amacıyla “Büyük Selçuklu Oteli”nin yapımını gerçekleştirerek gelecek kuşaklara bir eser bırakmış olmasıydı..

      Mevlüt Aydoğan ile ilk tanışmamız 1960’lı yılların başına rastlıyor. O yıllarda ben Bitlis Lisesi’nde öğrenci iken, o da Bitlis Valilik Makamının Özel Kalem Müdürü olarak görev yapıyordu.
      Giyimi, kuşamı, duruşu, konuşma sırasında kullandığı İstanbul aksanı, zarafeti, güler yüzlülüğü ile her ortamda kendini ön plana çıkarıyor, her görenin dikkatini   üzerine çekmeyi çok iyi beceriyordu.
      Yaşam koşullarının oldukça ağır olduğu o dönemlerde, kendisini bu kadar mükemmel yetiştirmesinin sırrını anlamakta  çok, ama çok zorlanıyordum.
      Oğlu Zafer ile Ahlat Orta Okulu’nda  sınıf arkadaşıydık.  Tüm aile bireylerini tanıyor, biliyordum. Mevlüt Bey’in bu zarif hallerini, sadece onun ailesinde değil, Ahlat ve Bitlis insanının  pek çoğunda gördüğümü söyleyemem.
Mevlüt AYDOĞAN Bey'in
Muhterem Eşleri Sebiha Hanımefendi
      Ahlat’ta lise henüz açılmadığı için, zorunlu olarak Bitlis Lisesi’nde eğitimimizi tamamlamaya çalışıyorduk,  sadece biz Ahlatlılar değil, Bitlis’in tüm ilçelerinden, hatta çevre illerden gelen öğrenciler ile birlikte.
      Bir gün hiç beklenmedik bir olay oldu, Bitlis’te okuyan tüm Ahlatlı öğrencileri, bir Pazar günü Mevlüt Aydoğan Bey  evlerine yemeğe davet etti. Oğulları Tuncer ve Zafer kardeşler bizi en iyi bir biçimde ağırlamak için yarışıyorlardı.
      Muhterem anneleri hanımefendi, zengin bir sofra hazırlamış, Ahlat ve Bitlis mutfağının en nadide yemeklerini yapmış, ana yemek olarak ta hepimizin hasret kaldığımız “Bitlis Köftesi”ni  günün sürprizi  ana yemeği olarak sunmuş, belleklerimizden silinmeyecek bir anı bırakmıştı.
      Liseyi bitirmiş, yüksek öğrenim için Ankara’ya gelmiştim,  aradan yaklaşık yirmi yıl kadar uzun bir süre geçmişti. Ben Başbakanlık’ta önemli bir göreve gelmiş, adım çevrede, özellikle Ahlat ve Bitlis camiasında yavaş yavaş duyulmaya başlamıştı.
      Mevlüt Aydoğan da bu süre içinde Bitlis Valiliğindeki görevinden ayrılmış, Ahlat’a dönmüş, tarımla uğraşıyordu.
      O dönemde Devlet Doğuya el uzatmış küçük çapta yatırımlar ile yıllarca ihmal edilmiş vatandaşın az da olsa gönlünü almaya çalışıyordu.. Doğal olarak bu pastadan Ahlat’a da pay düşüyordu.
      Ancak bu yatırımlar Ahlat’ta bazı sorunlara neden oluyordu.  Ahlat “Aşağı Çarşı” ve “Yukarı Çarşı” diye ikiye ayrılmış olduğu için gelen yatırımların aşağıya mı  yoksa yukarıya mı yapılacağı öyle büyük tartışmalara neden oluyordu ki yatırımcı kuruluşlar bu yatırımları yapmaktan vazgeçiyor, Ahlat önemli bir fırsatı elinden kaçırıyordu.
      Örneğin, Sanayi Bakanlığı, Sanayi Sitesi için kredi veriyor, yer seçiminin belirlenmesini istiyordu. Herkes kendi istediği yerde yapılmasını istediği için bir uzlaşma olamıyor ve teklif geriye çekiliyordu.
      Bir banka burada şube açmak istiyordu, istediği yer seçimi sağlanamayınca banka şube açmaktan vazgeçiyordu.
      Böylece, uzun bir süre Devletin uzattığı el Ahlat yönetimi tarafından geri çevriliyor, bu ise bir kentin gelişmesi için çok büyük bir engel olarak ön plana çıkıyordu.
      Ahlat dar bir alana sıkışıp kalmıştı, geçmişinde üç yüz bin kişinin yaşadığı Ahlat, küçük mahallelere ayrılmış, nüfusu ise on binlere kadar düşmüştü.
      Gelişen ülke koşulları nedeniyle bu nüfus, hızla bir artış gösteriyor ve bu artışın sağlıklı olabilmesi için yeni alanların açılması gerekiyordu.
      Bu açılımı sağlayacak, sorunu kökünden çözecek bir iradeye gereksinim vardı ve bu  cesareti gösterecek yürekli bir kişi  ortalar da  görünmüyordu.
      Gerilim iyice tırmanıyor,  Ahlat’ın tarihi geçmişinde olduğu gibi iç çatışmalar iki kesim arasında şiddete dayanan  istenmeyen olayların yaşanmasına neden oluyordu.
      Sağduyu sahibi  kişi ya da kişilerin   olaya müdahale etmesi, iki kesim arasındaki husumeti gidermesi gerekiyordu.
      Böyle bir ortamdayken Yerel seçimler yapılacaktı,  sorunların çözümüne yarayacak bir fırsat çıkıyordu Ahlat’ın önüne. Her iki tarafın da kendi adayları vardı, ne var ki her aday kendi tarafının çıkarlarını koruyacağından, olaylar yatışacağı yerde daha da kızışacak gibi bir hava esiyordu. Bu yüzden seçimlerin gergin geçeceğini anlamak zor değildi.
      Deneyimli, görgülü, görmüş-geçirmiş insanlar, bu gerilimin Ahlat’a bir şey kazandırmayacağının farkındaydılar, ellerinden geldiğince tarafları sakinleştirmeye çalışıyorlardı.
Mevlüt AYDOĞAN Belediye Başkanı
Olduğu Dönemde
      Heyecanlı, coşkulu bir seçim gerçekleşmiş, Belediye Başkanlığına adaylığını koyan Mevlüt Aydoğan seçimi kazanmıştı.
      Mevlüt Aydoğan, sükunet,  sağduyu ve soğukkanlılıkla görevinin başına geçtikten sonra, Valilik Makamında çalışırken edindiği deneyimlerden de yararlanarak her iki tarafın da nabzını tutmayı başarıyor, tarafsız bir yönetim tarzını benimsediğine halkı ikna ediyordu.
      Turgut Özal Hükümetinin kurulduğu dönemlerdi. Hükümet, Türkiye’nin kemikleşmiş sorunlarını birer birer çözerken, yerel yönetimlerin ekonomik sorunlarını da kökünden silip atıyordu. Ülke olarak bir atılım dönemine girilmiş, yerel yönetimler de kendilerine çeki düzen verme çabası  gösteriyorlardı.
      Ahlat’ın yeni seçilen Belediye Başkanı Mevlüt Aydoğan’da seçmenine verdiği sözü yerine getirmek için yeni yeni projelerle yatırım yapma  seferberliği  içine girmişti. Öyle bir şey yapmalı idi ki her iki kesimi de memnun edebilsin.
      Bu hedeflerini gerçekleştirebilmek için sık sık Ankara’ya geliyor, Başbakan’ı, Bakanları, Bitlis Milletvekillerini ziyaret ediyor, yolu Başbakanlığa düştüğü için yorgun argın bir vaziyette soluğu da benim odamda alıyordu. Ben de bir Ahlat sevdalısı olarak  onu canla başla  yürekten destekliyordum.
      Ahlat’a bir Cumhurbaşkanlığı köşkü yaptırılması Mevlüt Aydoğan’ın ta o yıllarda ortaya attığı bir fikir idi. O fikri o gün için bana öylesine ütopik gelmişti ki bir hayal olarak algılamıştım.
      Oysa şimdi Ahlat’ta Köşk değil, bir Cumhurbaşkanlığı Sarayı var. Mevlüt Bey’in hayali böylece gerçekleşmiş oluyordu.
      İkinci projesi ise Ahlat’a bir turistik otel yapmaktı, işte onu da alnının akıyla gerçekleştirdi. Hem de karşı karşıya duran iki toplumun da sesini soluğunu kesercesine. Böylece iki toplum arasındaki husumeti de ortadan kaldırmış oluyordu.
      Selçuklu Oteli’nin yapımı aşamasında öyle heyecanlıydı ki, otel bir an evvel yapılsın diye İller Bankası’nda seçtiği “Kıyı Oteli” projesi yerine yanlışlıkla aldığı  projenin “Dağ Oteli”  projesi olduğu, temel atıldıktan sonra anlaşılabilmişti.
      Milletvekilliği seçimleri yapılacaktı, Başbakan Özal, benim de aday adayı olmamı, rahmetli Adnan Kahveci ve rahmetli Hasan Celal Güzel ile bana bildirmişti. İlk işim memleketimi aramak bilgi vermek oldu. Önce ailemi ardından Mevlüt Bey’i aradım, çok sevindi. Bir süre sonra seçim değerlendirmeleri için Ankara’ya geldiğinde yüz yüze olayın boyutlarını değerlendirirken bana;
      -İlhami Bey, adaylık konusunu Kamran İnan Bey ile görüştünüz mü?
Mevlüt AYDOĞAN Tarımla İlgilendiği
Dönemde
      Bu sorunun altında siyasetin püf noktalarını iyi bildiğini anlamıştım ama gençliğin verdiği özgüven ile,
      -Beni Özal seçmiş, Kamran Bey’le ne görüşeceğim ki?
      Seçim sonuçları açıklandığında listelerde adımı göremeyince Mevlüt Bey’in ne kadar haklı olduğunu anladım. Zira, Kamran İnan, benim daha çok genç olduğumu öne sürerek, Özal’ı ikna etmiş ve adaylığımı engellemişti.
      Sonuçta bir Ahlatlının milletvekili olması gerçekleşmemiş ve Mevlüt Bey buna çok üzülmüştü, hemen beni aradı, nedenini sordu, dilimin döndüğünce anlattım ve ona haklı olduğunu söyledim.
      Birkaç gün sonra Ahlat Belediye Meclisi tarafından alınan bir kararı bana gönderdi. Başbakan Turgut Özal’a gönderilen bu kararda; Benim niteliklerimden söz edilerek Ahlat’a daha çok yararlı olabileceğim bir göreve atanmam isteniyordu.
      Ancak, yeni Hükümet kurulmuş, Başbakan Özal hızla reform faaliyetlerine başlamıştı. Türkiye’nin her yerinden yağmur gibi yağan milyonlarca istek mektubunun arasından benimle ilgili  olanı bulmak mümkün olamazdı..
      Mevlüt Aydoğan, Belediye Başkanlığı görevinde bulunduğu sürece, abi-kardeş ilişkimiz sürdü. Sürekli diyalog içinde olduk. Ahlat’ta bir etkinlik yapılacaktı, ısrarla benim de orada bir sergi açmamı istedi.
     Onu kıramayarak gittim,  beni coşkuyla karşıladı, sergi çok ilgi gördü, dönüşte bir tablomu ona armağan ettim, çok duygulandı, daha sonraki tüm görüşmelerimizde bu tablodan söz ederken duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
      Mevlüt Aydoğan,  beyni ve yüreğiyle, Ahlat’ta iz bırakanlar arasında  bir yer edinmişti.
      Rahmetle ve minnetle anıyoruz…