28 Ekim 2017 Cumartesi

YAŞASIN CUMHURİYET, "AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI", Hattat, Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: İlhami NALBANTOĞLU

YAŞASIN CUMHURİYET
Büyük devlet adamı, büyük kumandan Mustafa Kemal ATATÜRK,  ülkemizi düşman  işgalinden kurtarmış, sonra da dünyanın en modern ve  çağdaş yönetim biçimi olan cumhuriyeti kurmuştur.
Mustafa Kemal ATATÜRK
Ardından uygar ve medeni bir dünyada  söz sahibi  olabilmek adına  devrimleri gerçekleştirmiştir.  Bu devrimlerle  eğitim, kültür, sanat, sağlık ve ekonomi gibi alanlarda yenilikler getirmiştir.
Cumhuriyet,  Mustafa Kemal ATATÜRK’ün  düşündüğü çağdaş, medeni, güçlü ve dünyada sözü geçen bir ülke olabilmenin ilk ve tartışmasız adımı olarak verdiği karardı.
Çünkü, teklifi üzerine TBMM tarafından “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri arasında kabul edilen cumhuriyet sonrası Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıktığında,  “Artık Görevimi Tamamladım” düşüncesine kapılmamış, Türkiye’nin her alanda ilerlemesi adına girişimlerde bulunmuştur.
Yapılan çalışmalar sonuçlandıkça, yeni bir Medeni Kanun, Ceza Kanunu ve 1 Kasım 1928’de kabul edilen Yeni Türk Alfabesi’nin kabulu ve Arapça’nın yerine geçmesi, sonrasında da “Laiklik”in Anayasa’ya girmesi ve diğer devrimlerin peş peşe yapılması ile cumhuriyetimizin sarsılmaz temelleri atılmıştır.
Mustafa Kemal ATATÜRK, yalnızca savaş meydanlarındaki dehası değil, Cumhuriyet öncesi ve sonrası gösterdiği devlet adamı misyonu ile de tarihe iz bırakmış ender liderlerden biridir. Ekonomiden sosyal gelişmeye, sanayiden bankacılığa, tarımdan milli birliğin sağlanmasına, attığı her adım, çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti adına olmuştur.
Çağdaşlığın, öncelikle eğitim ve kültürle hatta sanatla ne kadar ayrılmaz bir bütün olduğunu çok iyi biliyordu ve bu alanda da sayılamayacak kadar çok yeniliği ulusun hizmetine sunmaktan bir gün dahi geri durmadı. Cumhuriyetin genç kuşakları aydın, bağımsız ve hürriyetin kıymetini çok iyi bilen öğretmenler tarafından yetiştirilmeliydiler ve öyle yaptı.
Akıllarımıza bir nasihat gibi kazınmış olan 10. Yıl nutkunda söyledikleri adeta bu ulus için yaptıklarının ve yapılması gerekenlerin bir düsturu ya da özeti gibidir.
Nutkunun başında, “Az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramnalığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Buradaki muvaffakıyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkare yürüyüşüne borçluyuz,” derken, son bölümünde de, “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti, milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebaruz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir,” diyerek seslenmiştir ulusuna. 
Cumhuriyet Böyle Kazanıldı
Atatürk’ten bizlere ve sonsuza dek miras kalan cumhuriyet bir fazilettir. Türk insanı da yüce değerlerin tümüne sahip çıkmalıdır ve çıkacaktır. Bu nedenle cumhuriyetimizi çok seviyoruz. 
Cumhuriyet bize çağdaşlık ve uygarlık, kültür ile bilimin bütünleştiği ve sanatın önem kazandığı bir anlayış kazandırmıştır. Bu nedenle cumhuriyetimizi çok seviyoruz.
Cumhuriyet dediğimiz bu yüce eser, Atamızın önderliğinde binlerce şehit ve gazinin canı ve kanı ile hayata geçebilmiştir. Bizi ayakta tutan laik, demokratik ve tek bayrak altında yaşama özgürlüğümüzün iç ve dış düşmanlar tarafından yıpratılmasına  asla izin vermemeliyiz.
Bunun için de, çağdaş eğitim sisteminden en iyi şekilde yararlanmış, kendini yüksek kültür ve sanat anlayışıyla yeterince donatmış, aklını ve yüreğini ülkesinin ve halkının hayrına kullanmak üzere bilemiş olan gençliğimize büyük görev düşüyor.
Yaşasın Cumhuriyet… Kutlu Olsun

26 Ekim 2017 Perşembe

TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİNİN BÖLGESEL POLİTİKALARA ETKİSİ, AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI, İlhami NALBANTOĞLU

ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ TARAFINDAN BİTLİS’TE YAPILAN
TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİNİN BÖLGESEL POLİTİKALARA ETKİSİ
İlhami Nalbantoğlu Sunumunu Yaparken
KONULU  ULUSLARARASI SEMPOZYUMUN KİTABI YAYIMLANDI
Atatürk Araştırma Merkezi tarafından 12-14 Mayıs 2016 tarihinde Bitlis Valiliği ve Bitlis Eren Üniversitesi Rektörlüğünün katkılarıyla Bitlis’te düzenlenen  “19, Yüzyıldan Günümüze Türk-Ermeni İlişkilerinin Bölgesel Politikalara Etkisi” konulu Uluslararası Sempozyumun  Kitabı  yayımlandı.
789 sayfadan oluşan, 49 akademisyenin   Kurul Üyesi olarak görev aldığı Uluslararası Sempozyum Kitabında 46 bilim insanı, araştırmacı, yazar, eğitimci ve uzmanın tebliğleri yer aldı.
Ahlat Kültür Sanat Ve Çevre Vakfı Başkanı İlhami
Nalbantoğlu, Uluslararası bu Sempozyumda bir tebliği sunarak bazı bilgi, belge ve fotoğrafları gün yüzüne çıkararak tarihe not düştü.

18 Ekim 2017 Çarşamba

ORTAÇAĞ KARANLIĞININ PARLAYAN YILDIZI:AHLAT, AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI, İlhami NALBANTOĞLU

ORTAÇAĞ KARANLIĞININ PARLAYAN YILDIZI: AHLAT
Ahlat, Ortaçağın büyük, mamur ve zengin kentlerinden biriydi. Harizm Şah’ın muhasarası sırasında açlıktan feryat edip kendilerini surlardan atanların sayısı 20.000 kişiye kadar çıkmıştı.
Emir Bayındır Kümbeti ve Mescidi
Ahlat, ilim, din, kültür ve sanat adamları, mutasavvıf ve zahitleri ile de yüksek bir mevkiye sahipti. Bu nedenledir ki Ortaçağ kentleri özelliklerine göre bir unvanla anılırken Ahlat’ta “Kubbet-ül İslam” gibi yüksek bir sıfatla anılıyordu.
Selçuklu, Mengücekli, Saltuklu kentlerinde inşa edilmiş birçok abidevi binanın Ahlatlı mimarlar tarafından yapılmış olması, nasıl bir uygarlık merkezi olduğunun kanıtıdır.
Tıp ve edebiyatta emsalsizdi. 13. Yüzyılda Maraga’da kurulan rasathanede Nasır-üddin Tusi ile birlikte çalışan dört büyük astronomi bilgininden biri de Fahrettin Ahlati idi.
Ahlat, kimya bilimi ve sanatı ile de İslam dünyasının tanınmış bir merkeziydi. İbrahim Bin Abdullah adlı kimya bilgini lacivert rengini bulmanın yanında tıp ve başka bilimlerde  çok ünlü idi. Bu bilim insanının ününü duyan Memlük Hükümdarı, O’nu sarayına davet ederek onurlandırmıştı. Bağdat ile ticari ve kültürel ilişkileri sıkı olan Ahlat, her yıl Hacca kafileler gönderiyordu.
Moğol istilası, Sökmen İli olarak tanımlanan Ahlat’ta  iktisadi ve medeni duraklamaya neden olmuştu. Bu durum, vergilerin düşmesi gibi bir sonuç ortaya çıkarmıştı. Ahlat bölgesinin Moğollardan önce 2.000.000 altına kadar çıkan vergi gelirinin 30.000 altına  kadar düştüğü olmuştu. Bu durum, ekonominin ne derece gerilediğinin en önemli göstergesi olarak dikkati çekmektedir.
Ahlat’ın diğer kentlere göre mukayesesi ise şöyledir. Ahlat’ın 50.500 altın vergi bir dönemde Erzurum Kenti 22.000 altın, Erzincan kenti 33.000 altın, Divriği 3.000, Bayburt 21.000 altın vergi vermekteydi. Bu rakamlar Ahlat’ın büyüklüğü ve ekonomik gücü hakkında net bir bilgi vermektedir. Aynı dönemde önemli bir hububat ve pamuk üretim merkezi olan Erciş, zengin bir ovaya sahip olmasına karşın ödediği 8.000 altın vergi ile Ahlat’ın ne kadar gerisinde olduğunu göstermektedir.
Emir Ali Kümbeti
Ahlat, Moğol istilası, İlhanlı-Memlük savaşları ve nihayet İlhanlı İmparatorluğunun çökmesi ile başlayan çok büyük tahribat ve nüfus kayıplarına uğramasına karşın, aldığı ağır ekonomik çöküş, ardından sökün eden Ermeni eşkiyalarının saldırı ve  baskınlarına hedef olması, günümüze kadar gelen yazılı belge ve kanıtlarlardan anlaşılmaktadır.
Harzemşah’ın kuvvetli ordusuna ve muhasarasına altı ay dayanabilen ve nihayet açlık ve yokluk sebebiyle teslim olan Ahlat’ın devamlı eşkiya taarruzları ile işgal edilmesi, katliamlara maruz kalması, kentin kale ve surlarından yoksun kalmasıyla ilgilidir. Bu nedenledir ki büyük bir uygarlık merkezi olan Ahlat’ın mezarlıklarında çok yüksek sanat ürünü olan anıt ve mezar taşlarından başka bir şey günümüze kalmamıştır. Bugüne kalan bu anıt ve abideler bile kentin tarihi, medeniyeti, ihtişamı hakkında bir fikir vermektedir.
Büyük Selçuklu Mezarlığı
Ahlat, Akkoyunlular yönetiminde bulunduğu dönemde 15. Yüzyılda Uzun Hasan’a giden bazı elçiler tarafından da ziyaret edilmiştir. Bunlardan biri olan Barbaros Tebriz, Ahlat’a uğramış ve Ahlat’ta birkaç süslü cami ve zengin çarşılar, güzel çeşmeler  gördüğünü yazmıştır. Burada iki taş köprüyü geçerek Bitlis’e vardığını belirten elçi, bu yörede buğday ve pamuk yetiştirildiğini, meyvecilikle uğraşıldığını, sığır ve at kıllarından Cemolet kumaşları imal edildiğini, keçiler besleyen köylüler gördüğünü belirtmiştir.
Barbaros Tebriz’e göre, Kuzey’e doğru uzanan dağlarda Corbi denilen bir kavmin yaşadığı, bunların dilleri komşularından farklıdır. Bunlar, kervanları basmakla ve yolcuları soymakla meşguldürler.
O dönemde Bizans sınırında bulunan Ahlat Kenti, Selçukluların ilk zamanlarında ve Malazgirt Zaferinden önce, Selçukluların yönetimine geçmiş Anadolu kentlerinin başında gelmektedir.
Ahlat’ta Selçuklulardan önce Arapça, Farsça ve Ermenice dilleri konuşulurken Sökmenler döneminde Türkçe en çok konuşulan dillerin başında gelmektedir.

17 Ekim 2017 Salı

BİR DOĞA HARİKASI VAN GÖLÜ HAVZASI, AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI, İlhami NALBANTOĞLU


 BİR DOĞA HARİKASI VAN GÖLÜ HAVZASI
Anadolu. Bin  yıllık vatanımız güzel Anadolu. Her köşesi bir başka güzel.
Van Gölü ve Akdamar Adası
 Anadolu’nun farklı güzellikteki köşelerinden biri de Van Gölü Havzası’dır. Zengin bir tarihi geçmişe, değişik bir doğal güzelliğe sahip olan bu yöre, turizm açısından da yerle ve yabancı pek çok yatırımcının ilgisini çekmekte, gelecekte önemli bir turizm merkezi olacağı işareti vermektedir.
            Van Gölü, Anadolu’nun en büyük gölü. Göl ama kıyılarından masmavi sularını seyre daldığınızda Akdeniz kıyılarında hissedersiniz kendinizi. Ufukta kadar görünmez, bu yüzden “Deniz” diye adlandırılır halk tarafından.
            Mavi, bazen yeşil bazen de turkuvaz bir renk alan sodalı suları, Akdenizi bile kıskandıracak güzelliktedir. Soda bir temizlik malzemesi. Tanrı, tertemiz kalsın diye sanki burayı soda ile birlikte yaratmış. Eskiden yöre halkı hiçbir temizlik malzemesi kullanmaksızın çamaşırlığını gölün sodalı suyu ile yıkardı. Sodalı oluşu içinde canlı varlık yaşamasına, ot ve yosun oluşmasına izin vermiyor. Balıklar, göle dökülen dere ve çaylarda ya da tatlı su ağızlarında yaşıyorlar.
            Van Gölü, yanıbaşındaki Nemrut Yanardağının püskürüp Rahva Geçidini kapatması sonucu oluşmuş. Deniz seviyesinden 1720 metre yüksekliktedir. Yüzölçümü 3760 km.karedir. Deniz saviyesinden yüksekliği ile büyüklüğü dağ ve deniz havasını birlikte sunar insanoğluna. Etrafı Nemrut Dağı, Süphan Dağı ve Güneydoğu Torosların uzantısı olan Kavuşşahap Dağları ile çevrilidir. Bu dağlarla gölün arası başta Van olmak üzere irili ufaklı çeşitli yerleşim alanları ile doludur. Van’a, havayolu, karayolu ve demiryolu ile gidilebilir. Ayrıca göl üzerinde Tatvan-Van arasında Feribotla seyahat edilebilir.
Adilcevaz'da Bir Görünüm
Şimdi , Van’dan başlamak üzere Van Gölü’nün Kuzey kıyılarını takip ederek yörenin tarihi ve turistik yerlerini sırasıyla ele alıp tekrar başladığımız yere dönelim.
Van, yörenin en büyük kenti. Sanayi, ticaret ve turizm açısından bir hayli gelişmiş bir yerleşim merkezi. Görülmeye değer tarihi kalesi, geniş caddeleri, modern yapıları, Kamu ve Özel Sektör yatırımları buranın önemini artırmaktadır. Konaklama tesisleri gereksinimi karşılayacak düzeydedir. Yörenin en büyük hava alanının burada olması bir canlılık kazandırmaktadır buraya.
Van’ın Erciş yolu çıkışında Yüzüncü Yıl Üniversitesi için tahsis edilmiş geniş alanlar ve Üniversite Yerleşkesi dikkati çeker. Geniş ve bakımlı asfalt yolla Erciş’e doğru gittiğinizde  Muradiye İlçesine gelirsiniz. Burada Türkiye’nin en güzel  turizm alanlarından biri olan görülmeye değer “Muradiye Şelalesi” vardır.
Erciş’e doğru devam ettiğinizde önünüze Van Gölü’nün mavi sularına doğru uzanmış yeşillikler içinde bir yarımadan dikkatinizi çeker. Burası Ünseli Köyü’dür. Ünlü yazarımız Yaşar Kemal’in doğduğu köy. Türkiye’nin eğitim sorununu çözmek için Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan Köy Enstitülerinden Alpaslan İlköğretim Okulu’nun kurulduğu yerdir aynı zamanda. Bu okul, binlerce öğretmen yetiştirerek yörenin eğitim sorununa derman olduğu gibi, fakir ailelerin çocuklarının öğretmen olarak eğitim ordusuna katılmalarını sağlayarak fakirliğin ilacı olmuştur.
Canlılığı, kalabalıklığı ve yemyeşilliğiyle dikatti çeken  Erciş, yörenin en büyük ilçelerinden biridir. Van’a uzaklığı 100 km.dir. 80.000 civarında nüfusu, 80’den fazla köyü, buranın canlı bir ticaret merkezi olmasını sağlamıştır.  Halkı hayvancılık, çiftçilik, besicilik ve sebzecilik ile geçinir. Patatesi, kara üzümü ve göle dökülen dere ve çaylardan toplanan İnci Kefal’i ünlüdür. Gölden 10 km. kadar içerde kurulmuş olması, halkın göl ile olan temasını azaltmıştır. Tek tük Selçuklu eserine rastlanır. Yol burada ikiye ayrılır, biri Ağrı üzerinden Erzurum’a,  diğeri ise Gölü takip ederek Adilvevaz ve Ahlat’a gider.
Adilcevaz, Bitlis’in ilçesidir. Van Gölü’nün hemen kıyısında kurulmuş, yeşilliklerle kaplı, zengin tarihi olan güzel bir yerleşim merkezidir. İlçenin eski merkezi daha Kuzeyde ve bir surla çevrilidir. Burada Urartu döneminden kalan Kef Talesi’nin kalıntıları mevcuttur. Selçuklu dönemi öncesi ve Selçuklu dönemi eserlerine bolca rastlanmaktadır. İki Koyun Heykeli, Dokuz Kubbeli Camisi dikkati çeken eserlerin başında gelir.
Celalettin Harzemşah’ın yıkılmış ve yalnız mezartaşı kalmış türbesi buradadır. 25.000 civarında nüfusu vardır Halkı hayvancılık ve çiftçilikle geçinir. İnce kabuklu cevizi yörede ün salmıştır. Ceviz Reçeli burada yapılır. İlçenin Kuzeyi’nde tepesi buzullarla kaplı 4434 metre yüksekliğindeki Anadolu’nun ikinci yüksek dağı Süphan, bütün azametiyle Van Gölü’ne tepeden bakar.
Süphan Dağı, dağcıların, araştırmacıların, bilim insanlarının ve meraklıların ilgisini çekmektedir. Dağın zirvesinden güneşin doğuşunun çok ilginç olduğu söylenir.
Nemrut Krater Gölü'nde Muhteşem Bir Görünüm
Ahlat, Adilcevazdan  22 km.lik bir mesafede olan, bir dönemin Kubb-t-ül İslam adı ile anılmış
1300’lü yılların dünyada nüfusu 300.000’i aşan tarihi kentlerinden biridir. Burada Dünyanın en büyük İslam Mezarlığı olan “Selçuklu Mezarlığı” bulunmaktadır. Ahlat’a girmeden büyük taş yapılar, kentin her yanına serpilmiş tarihi eserler dikkati çeker.
Ahlat, Anadolu’nun Türklere açılmasında çok önemli rol oynadığı gibi yüzyıllar boyunca kültür ve sanat merkezi olarak paylaşılmaz bir mekan olmuştur. Günümüze dek ayakta kalmayı başaran kümbetler, anıtlar, abideler hiçbir Türk kentinde rastlanmayan 3 ila 4 metre boyundaki mezar taşları ile Dünyanın ilgisini üzerine çekmektedir.
Ahlat’ta tarihle doğa iç içedir. Burayı bir günde gezmek mümkün değildir. Çünkü Ahlat, 50 km. karelik bir alan üzerine kurulu 9 mahalleden oluşmaktadır. 20’den fazla kümbet üç ayrı kale, 5 cami, 6 mezarlık, iki çifte hamam, darphane, bezirhane, köprü ve ne olduğu henüz anlaşılmayan sayısız eserlerle doludur. Her biri döneminin  ünlü kişileri için yapıldığı belirtilen bu tarihi yapıları gördüğünüzde  Türk sanatının ve zevkinin doruk noktalarını görür hayran kalırsınız. Bu yüzden Ahlat bir günde gezilemez. Konaklamak için göl kıyısında üç yıldızlı, 80 yataklı bir oteli vardır Ahlat’ın.
Atatürk yöreyi gezdiğinde, “Van Gölü’nün en güzel kıyılarında bir üniversite açılarak en kısa zamanda faaliyete geçirilmelidir.” diye emretmiştir. Bu üniversitenin Ahlat’ta açılması düşünülmüş fakat siyaslerin baskıları sonucu Erzurum’a  “Atatürk Üniversitesi” açılmıştır. Sonraları yeniden gündeme gelmiş bu kez Vanlı politikacıların ağır basması üzerine Van’da “Yüzüncü Yıl Üniversitesi” açılmıştır. Çok sonraları Bitlis Eren Üniversitesi’nin açılışı gerçekleşmiştir.
Ahlat’ta yöreden toplanan eserlerin sergilendiği bir müze vardır. Ahlat halkı çiftçilik ve hayvancılıkla geçinir. El yapımı bastonları ve kayısısı ünlüdür.
Ahlattan ayrıldığınızda sağ tarafta yüksek bir dağ ilginizi çeker, bu Nemrut Yanardağı’dır. Yörenin en ilginç yerlerinden biri deb u dağdır. Son olarak 1441 Yılında infilak eden Nemrut Dağı’nın üzerinde yarım ay şeklinde bir krater gölü vardır. Sıcak ve soğuk su kaynakları, buhar püskürten bacalar, buzhaneyi andıran mağaralar vardır dağın tepesinde. Bu alanın çevresi ise yüksek kayalarla kaplıdır. Güney tarafından  buraya çıkabilmek için  güzel bir yolu vardır. Gelecekte çok önemli turizm merkezi olacağı kaçınılmazdır.
Yol sizi Tatvan’a götürür, Tatvan’da ikiye ayrılan yolun biri sizi Tatvan kent merkezine, diğeri Bitlis ve Muş’a götürür. Tatvan’ın içinden geçen yol ise Van ve Hizan’a gider. Tatvan, Ahlat’ta 38, Bitlis’e ise 22 km. mesafededir. Van Gölü’nün Batı kıyılarındaki güzel koylardan biri üzerine kurulmuştur. 100.000’i aşan nüfusu vardır. Geniş caddeleri, son yıllarda yapılan konaklama tesisleri ile canlı ve hareketli bir yerleşim merkezidir.
İstanbul Haydarpaşa Gar’ından kalkan Doğu Ekspresi, Tatvan’daki Feribotla Van Gölü üzerinden taşınarak Van’a ulaşır. Buradan da İran ve Pakistan’a doğru hareket eder.
Tatvan’dan  kara yolu ile Van’a doğru hareket ettiğinizde, Van Gölü’nün içine doğru uzanan bir burunda Reşadiye vardır. Reşadiye yörenin en önemli mesire yerlerinden biridir. Soğuk suları, yeşille mavinin kucaklaştığı bu alan piknik ve deniz meraklıları için ideal bir yerdir.
Dünyanın En Büyük İslam Mezarlığı
Reşadiye’den sonra 2.000 metre yüksekliğiyle yörenin en yüksek geçitlerinden biri olan “Kuzgunkıran” geçidi vardır. Burayı geçtikten sonra Van Gölü’nün içindeki ada dikkatinizi çeker. Bu “Akdamar Adası”dır.  Gölün iççindeki en büyük adadır. Kıyıya 3.km. mesafededir, teknelerle buraya gidilir. Adaya yaklaştıkça eski dönemlerden kalan bir yapı dikkatinizi çeker. Bu “Akdamar Kilisesi”dir. İncil’den alınan bazı efsanevi konular buraya resim olarak işlenmiştir. Taş işleme zanatının en seçkin örneklerini burada görmek mümkündür. Küfür küfür esen rüzgarı, taraça şeklindeki oturma alanları, badem ağaçları, billur gibi tertemiz ve masmavi suların kapladığı kıyıları, eşine az rastlanır güzelliklerdendir.
Daha sonra Gevaş İlçesi gelmektedir, burası eski Osmanlı Türk kentlerindendir. Burada tarihi bir mezarlık ve Osmanlı Hanedanlarından birinin annesi Halime Hatun için yapılmış bir kümbet bulunmaktadır.
Gevaş’tan sonra Edremit gelir. Burası da önemli mesire yerlerinden biridir. Güzelliği öykülere yansımıştır. “Edremit Van’a bakar, içinden Şamran akar, öyle bir yar sevmişem, her gelen ona bakar.” ifadeleri burası için söylenmiş güzel ifadelerden biridir.
Ardından Van’a gelinir, buradan yurdun her yerine, her türlü ulaşım aracı ile gidilebilir.
Van Gölü Havzası, gelecekte Ülkemizin Doğusu’ndaki en önemli kültür ve turizm alanlarından biri olmaya aday yüksek profili bir potansiyeldir.