8 Şubat 2019 Cuma

KAFREVİZADELER III AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI, İlhami NALBANTOĞLU


KÜFREVİZADELER-III
Abdulbaki Efendi
Osmanlı Devleti, Rusların daha da ilerilere gitmesini önlemek amacıyla  Çanakkale Muharebeleri’nden sonra  Batı Anadolu’da bulunan 2. Orduyu Şark Cephesine göndermeyi kararlaştırmıştı.  Bu ordunun kumandanlığına Ahmet İzzet Paşa’yı tayin etmişti. 2.Ordu’nun 16. Kolordu Komutanlığına da Albay Mustafa Kemal’i tayin etmişti. Albay Mustafa Kemal, Diyarbakır’a gelerek göreve başladı, daha sonra karargahını Silvan’a nakletti.
      1 Nisan 1916 tarihinde de Tuğgeneral rütbesine terfi ettirildi. Artık “Mustafa Kemal Paşa” idi.
      Mustafa Kemal Paşa, daha sonra  7 Kasım 1916 tarihinde Bitlis’e gelerek burada bulunan ordu mensupları, din adamları, halkın ileri gelenleri ile görüşmeler yaptı, bölgenin düşman işgalinden kurtarılması için ne gibi önlemlerin alınması konularında görüşmelerde bulundu.  Bu görüşmeler kapsamında  Küfrevizade Abdulbaki Efendi ile tanışması ve dostluğu başladı.
      Mustafa Kemal Paşa’nın Küfrevi Ailesi’ni daha önceden de tanıdığı  anlamına gelen ifadeler bilinmektedir. Ancak somut bilgilere rastlanılmamaktadır.
      Birinci Dünya Savaşı döneminde Bitlis’te bulunan aşiretlerin ve din adamlarının oluşturdukları milis ve gönüllü  birliklerin  vatanın savunulmasında önemli hizmetleri olmuştu. Bu  dayanışma örneği,  Milli Mücadele yıllarında da Mustafa Kemal Paşa’nın çalışmalarıyla da sürdürülmüştü. Böylece Mustafa Kemal Paşa’nın 16. Kolordu Kumandanı iken kurduğu dostluklar Milli mücadele ve sonraki dönemlerde de birçok sorunun çözümünü kolaylaştırmıştı.
     
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Paşa’nın çok okuyan ve yazan bir kişi olduğu bir gerçektir.  En zor ve sıkıntılı zamanlarda  dahi güncel konuları, tarihi kitapları, kimi zamanlarda da roman okuduğunu anılarında da dile getirmektedir.Anılarında, Bitlis’te geçirdiği  günleri ve askeri faaliyetlerini kendi kaleminden şöyle anlatmaktadır.
      “7 Kasım 1916 Salı günü Silvan’dan Bitlis’e doğru hareket etmek üzere ayrıldım. Yanımda 5 inci Fırka Komutanlığına yeni atanmış olan Miralay Fuat Bey vardı.
      Sabah saat 06.00’dan önce yola çıkmıştık. Saat 10.00’a doğru Malabadi Köprüsü’ne geldik. Saat 12.00’ye kadar burada istirahat ettik.
      Saat 12.00’den sonra 3 saat kadar yürüyerek bir köye geldik. Bu yolda ilk seyahatimizdi. Geceyi burada geçirecektik, akşam saat  20.00’ye doğru yattım. Öksürük beni rahatsız ediyordu, gece saat 02.00’ye doğru uyandım. Bir çay yaptırdım, 03.30 civarında tekrar dalmışım. 05.00’ten sonra uyandırdılar, saat 06.00’dan sonra  Bitlis’e doğru hareket ettik.
      5-10’ar dakikalık birkaç kısa moladan sonra, bir taburu attan inmeden karargahında gördüm. 23’üncü Alay’ın diğer iki Taburu da çevre köylerde idi. Akşama doğru birkaç kumandanla çadırımda dinleniyoruz.
      9 Kasım 1916 Perşembe günü sabah saat 08.00’den sonra  Veysel Karani’nin türbesinin olduğu köyden hareket ettik, yolda pek çok vatandaşla karşılaştık,  onlar da Bitlis’e doğru gidiyorlardı, hepsi aç, sefil, ölüme mahkum bir haldeydiler.
      5-6 yaşlarında bir çocuğu ailesi yol üzerinde terk etmiş, o da bir karı-kocanın arkasına takılmış, ağlayarak onları yüz metre kadar geriden takip ediyor. Kendilerine niçin çocuğu almadıklarını sordum. “Bizim çocuğumuz değil.” dediler.
      Akşam saat 18.00’den sonra, eskiden 13. Alay’ın Karargahı olan yerde geceyi geçirmek üzere çadırlarımızı kurduk. Çadırın kötü kurulmuş olmasından, rüzgarın etkisinden ve amansız öksürükten bir türlü uyuyamadım. Öksürüğü biraz olsun hafifletmek için çay içtim, tekrar uyumaya çalıştım, saat 05.00’ten sonra kalktım.
      Saat 07.00’den sonra hareket ettik, 12.30 sıralarında Bitlis’e vardık.  Refet Paşa ve maiyeti bir saatlik bir mesafe gelerek bizi karşıladılar. Yolda iki askerden biri üzüm, diğeri elma satın almak istiyorlardı, kağıt para verdikleri için satıcılar ağlayarak şikayet ediyorlardı, askerlere hak verdik.
      Yol boyunca açlıktan ölen insanlar gördük, saat 19.00’a kadar Refet Paşa’nın evinde kaldım, sonra geceyi yine öksürük yüzünden rahatsız bir vaziyette geçirdim.
      11 Kasım 1916 Cumartesi günü saat 08.00’den önce 15. Alay cephesini incelemek üzere gittik, yerleşimde hatalı hususlar vardı, bunları izah ettim, gerekli açıklamalarda bulundum. Alay Karargahında bir saat kaldıktan sonra tekrar Bitlis’e döndük.
      Gerek askerin, gerekse hizmet hayvanlarının barınakları çok güzel yapılmıştı. Geceyi Alay Kumandanının barakasında geçirdim, öksürük yüzünden uyuyamadım.
      Bitlis’e gelmemdeki maksadım, Fırka Komutanlığı değişikliğinde hazır bulunmak Fırka’nın tertibatını, genel durumunu, ihtiyaçlarını bizzat yerinde görmekti. Yönetimini
incelemek, Van Harekat Müfrezesi’nin harekatını temin etmekti. Nitekim çok yararlı oldu.
      16 Kasım 1916 Perşembe günü, Bitlis’te hastaneleri teftiş ettim, temiz buldum. Daha sonra Şerefiye Camii’ni gezdim.
      18 Kasım 1916 Cumartesi günü öğleden önce saat 10.00’da “El Şeyhuttani El Halidi Muhammed El Nakşibend-i Küfrevi”nin  Kızılmescit Mahallesi’ndeki Türbesi’ni ziyaret ettim. Küçük bir türbe, Şeyhin kabrinin yanında kardeşinin oğlunun olduğunu öğrendim.
Küfrevi Türbesi
      Şeyhin kabrinin örtüsü sırma işlemeli, elmas,
yakut gibi taşlarla işlenmiş, bu Türbeye Bitlis’i işgal eden Ruslar dokunmamışlar, türbenin kapıları gümüş ve altın kakma, bazı bölümler sedefle işlenmiş, içeride kıymetli halılar var, fakat çoğu çürümüş. Bu Türbeyi Sultan Hamit  bir İtalyan mimara yaptırtmış.
      Daha sonra bir iki harap türbe daha gördükten sonra ikametgahıma döndüm. Öğleden sonra Mutki Milis Kumandanı Hacı Musa Bey geldi, Sultan Hamit döneminde Şam’da Jandarma Binbaşısı imiş. Akşam üzeri Fırka Kumandanı Fuat Paşa geldi, yemeği birlikte yedik, annemden mektup aldım.
      19 Kasım 1916 Pazar günü, bugün sağlık durumum gayet iyidir. Hacı Musa Bey, veda için geldi. Düşman Cephesi’ne karşı uygulanacak harekat için Neşet Bey’i memur ettim,  okuduğum romanı bugün bitirdim. Hacı Musa Bey’in kardeşi Nuh Bey, kendisine ait çok güzel bir tay getirdi, hediye etmek istedi kabul etmedim. 21 Kasım 1916 Salı günü sabah saat 05.00’ten önce kalktım, hemen eşyalar toplandı, Yaver’in odasında Bitlis’in bana Pompei Harabelerini hatırlattığını anlattım. Saat 07.00’den önce Bitlis’ten ayrılmak üzere hareket ettim. Fırka Komutanı ve Karargah erkanı yarım saatlik bir mesafeye kadar beni uğurladılar. Orada ufak bir mola verdik ve kısa bir muhasebe yaptıktan sonra ayrıldık.”
      Mustafa Kemal Paşa’nın anılarında ifade ettiği gibi Küfrevi Ailesini ziyareti sırasında Abdulbaki Efendi’nin muhterem annesi Fatma Hanım’ın elini öpmesi, Fatma Hanım’ın çok hoşuna gitmiş ve Mustafa Kemal Paşa’ya “Allah seni Padişah yapsın” şeklinde  dua etmiştir. Daha sonraları Mustafa Kemal Paşa’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine Küfrevi Ailesi bireyleri Fatma Hanım’ın duasının gerçekleşmiş olması   bir gurur vesilesi olarak algılanmış ve günümüze kadar anlatılagelmiştir.
      Mustafa Kemal Paşa, Bitlis bölgesinden ayrılıp başka bölgelerde görev yaptığı dönemlerde de tanıştığı önemli şahsiyetler, ailelerle olduğu gibi, Abdulbaki Efendi  ve Bitlis’teki diğer önemli kişilerle dostluk ve ilişkisini sürdürmeyi devam ettirmiştir. Paşa, Bitlis’teki gelişmeleri yakından takip ettiği gibi Küfrevi Ailesi’nin durumu ve gereksinimleri ile de yakından ilgilenmeyi ihmal etmemişti.
Mehmet Sefa Küfrevi
      Mustafa Kemal Paşa’nın desteği ile Küfrevi Ailesi’nin bölgedeki aşiretler üzerinde etkinliğini göz önünde bulunduran dönemin Hükümeti, çıkardığı bir Bakanlar Kurulu Kararıyla  Küfrevi Ailesine geçimlerini sağlayacak bir miktarda maaş bağlanmıştı.
      Bu karar şöyle ifade edilmekteydi:
      “Mezkür tezkerede muharrer olduğu veçhiyle Diyarbekir’de bulunan Bitlisli Küfrevizade Abdulbaki Efendi’nin o havalideki nüfuzundan dolayı maaşının bir miktar artırılmasının mahalli kumandanlığından bildirilmesi tezekkür kılındı.”
      Osmanlı Hükümeti, Birinci Dünya Savaşı yıllarında özellikle Doğu bölgesindeki aşiretlerin devlet aleyhindeki faaliyetlerini önlemek ve bunların devlete itaatlerini sağlamak amacıyla onlara nasihatlerde bulunmak üzere Küfrevizade Abdulbaki Efendi’yi görevlendirmişti.
      Küfrevizade Abdulbaki Efendi’nin nasihat ve uyarıları bölgede bulunan aşiretler üzerinde büyük tesir göstermişti. Bunun üzerine 4 Ağustos 1917 tarihinde dönemin Şeyhülislamı Musa Kazım imzasıyla Sadrazamlık Makamına gönderilen bir yazıda, Küfrevizade Abdulbaki Efendi’nin Dördüncü Rütbeden Mecidi Nişanı ile ödüllendirilmesi talip edilmişti.
      Bu istek üzerine 6 Ağustos 1917 tarihinde çıkarılan bir İrade-i Seniyye ile Küfrevizade Abdulbaki Efendiye Dördüncü Rütbeden Mecidi Nişanı verilmiştir. Burada bir noktaya dikkat çekilmesi gerekiyor, o da şudur: 4 Ağustos tarihinde teklif edilen bir konu sadece iki gün sonra 6 Ağustos tarihinde sonuçlanıyor. O dönemde devlet bürokrasisinin bu denli hızlı işleyişi, Küfrevi Ailesine verilen önemin bir kanıtı değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ilaminal71@gmail.com