TİRAN
Arnavutluğun başkenti olan
Tiran 1614 yılında Osmanlı Devleti’nin hakimiyeti altında olan İşkodra
Valisi Süleyman Paşa tarafından
kuruldu. Kentte ilk olarak cami ve külliyeler inşa edildi.
Türk egemenliği sırasında İşkodra Vilayeti Dıraç Sancağı'nda küçük bir kaza
merkezi olan Tiran, 1700'lü
yıllarda gelişerek önemli bir ticaret
merkezi haline geldi.
Tiran, Balkan Savaşları sırasında 1912 yılında
Osmanlının elinden çıktı. 1919 yılında da bağımsız Arnavutluk'un başkenti ilan
edildi.
Kent merkezinde çok sayıda Osmanlı eseri
bulunmaktadır. Bunların başında Ethem Bey Camisi kentin en merkezi yerinde
bütün ihtişamıyla Osmanlı’nın izlerini yansıtmaktadır.
Şehirde dört adet yapay göl bulunmaktadır, bunlar Tiran
Gölü, Paskuqani Gölü, Farka Gölü ve Tufina Gölü'dür.
Tiran, Arnavutluk'un en büyük endüstri ve
finans merkezidir. 1920'lerden itibaren hızlı bir büyüme yaşamış tarım ürünleri
ve makineleri, tekstil, ilaç, metal ürünleri ve hizmetler gibi birçok sanayi kolu
kurulmuştur.
Başbakanlık Mevzuat Dairesi Başkanı
olarak görev yaparken hiçbir gerekçe gösterilmeden görevden alınmış, Acil Durum
Yönetimi Uluslararası İnsani Yardımlar Daire Başkanlığına atanmıştım.
Bu görevde iken Pakistan Depremi olmuş,
Türkiye Pakistan halkına ilk müdahaleyi ve en büyük yardımı yapan ülke olmuştu. Bu
görev kapsamında Pakistan’a gitmiş, deprem bölgesinde incelemelerde
bulunmuştum.
Daha sonraları Arnavutluk’un Başkenti Tiran’da yapılacak
olan bir askeri masaüstü tatbikata katılmak üzere, dönemin Acil Durum Yönetimi
Genel Müdürü Hasan İpek tarafından görevlendirildim.
Türk Heyetinde Genelkurmay Başkanlığından
üç, Milli Savunma Bakanlığından bir
subay, Dışişleri Bakanlığından bir görevli ile Ankara Esenboğa Hava Limanında buluşup tanıştık.
Birlikte uçakla Ankara’dan hareket
ettik.
Türk ve Yunan Heyetleri Karşılıkla Masalarda |
Üç saati aşkın süren yol boyunca İlber
Ortaylı ile konuşma fırsatım oldu. Tiran’a gidiş nedenimizi sordu, ben de ona
yeni atandığı Topkapı Sarayı ile ilgili sorular sordum. Konu Ahlat’a gelmişti,
Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı Başkanı olduğumdan söz ettim.
Ahlat’ta yaptığımız Kültürel etkinlikleri
anlattım. Kendisini de Ahlat Kültür
Haftalarında görmek istediğimizi belirttim. Memnuniyetle geleceğini ifade etti,
iletişim bilgilerimizi birbirimize verdik.
Tiran Hava alanına indiğimizde bizi
Tiran’da bulunan Askeri Ataşeliğimizdeki görevliler karşılayıp kalacağımız
otele götürdüler. Otele yerleştikten birkaç saat sonra topluca Askeri
Ataşeliğimizde yapılacak olan toplantıya katıldık.
Askeri Ataşemizin başkanlığında
yaptığımız bu toplantıda Tatbikat öncesi Ülkemizin ulusal politikası
konularında bilgilendirildik.
Toplantı bittikten sonra görevli
arkadaşlar bizi topluca Tiran’da bulunan ve yıllarca burada Türk Mutfağının en
lezzetli yemeklerini sunan İstanbul Lokantasına götürdüler. Başka bir ülkede
kendi yemeklerimizi görmek, insana memleketindeymiş hissi veriyor. Burada güzel
bir ziyafet çektikten sonra kentin merkezi yerlerini gezdik.
Ertesi sabah erkenden kalkıp birlikte toplantının yapılacağı askeri
karargaha gittik. Karargah kentin içinde
birkaç küçük binadan oluşuyordu. İster istemez gurur kaynağımız olan Silahlı
Kuvvetlerimiz ile gördüklerimiz arasında kıyaslama yapıyorduk.
Dünyanın üçüncü büyük ordusu olan Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yanında sembolik
bir anlam ifade etmekten öteye geçmiyordu içinde bulunduğumuz ortam.
Toplantıya çeşitli ülkelerden pek çok askeri ve sivil görevi katılıyordu. Herkesin
üniforması doğal olarak farklı renk ve biçimden oluşuyordu. Türk askerinin
üniforması daha çok Amerikan askerininkine benziyordu. Biz mi onlardan, onlar
mı bizden kopya çekmiş pek çıkaramadım.
O günün akşamında Ulusal Futbol
Takımımızın bir maçı vardı. Bu maçı nerede nasıl izleyebiliriz düşüncesi
içindeyken Tiran’da görevli subaylarımızdan biri bizi Askeri Ataşeliğimiz
konutuna davet etti. Bu daveti sevinçle kabul ettik, Askeri Ataşe Komutanımız
da bize eşlik etti. Galip gelmiştik, maç sonrası bizi otelimize bıraktılar.
Sonraki günlerde Arnavutluk ulusal
takımının da bir maçı oldu. Kent merkezindeki orta büyüklükteki stadyumda maç
oynanırken biz de maçı yüksek bir tepeden izleme fırsatı bulmuştuk.
Ertesi sabah tam otelden çıkmak
üzereyken, otelin bitişiğindeki binadan bir kişi çıkıp kendisini bekleyen
arabaya binip uzaklaştı. Birkaç kişi onu uğurladılar, onlardan biri binanın
önünden ayrılmadı. Merak edip sorduğumda, o kişinin
Arnavutluk
Başbakanı olduğunu, kapıdaki kişinin de Başbakan’ın koruması olduğunu öğrendim.
Bu olayı da kendi ülkemle kıyaslayayım
diye düşündüm, sonra vazgeçtim, kıyaslama fikri birbirine denk olanlarla
yapılmalı. Koca ülkemi
kendisinden
kopan bir parçası ile kıyaslamanın doğru bir yaklaşım olmayacağı kanısına vardım.
İlk günün heyecanını attıktan sonra kenti
gezmeyi, çevreyi tanımayı istiyordum. Sıkça karşılaştığım adı Türkçe olan birkaç benzin istasyonu
dikkatimi çekmişti..
Araştırıp, soruşturdum bunların hemşehrimiz Haşmet Kürüm’e ait
olduğunu öğrendim. Haşmet Kürüm’ün Arnavutluk’ta ayrıca demir-çelik üretim tesisleri ve
elektrik santrallarının olması da
göğsümü kabarttı. Bir hemşehrimizin bu denli büyük başarılara
imza atmış olmasından gurur duyduk. Kendisini ziyaret etmek istedik ancak o
sıralar Türkiye’de olduğu bilgisini aldık.
Yunan Heyeti |
Tiran'ın merkezinde
bulunan beton ve demirden yapılmış bir
tarihi yapı ister istemez dikkati üzerine çekiyor. Bu yapı bir korunak, her
türlü silah ve bombaya karşı direnebilecek bir beton yığını adeta.
Mevcut bina ve
yapılara hiç uymayan bir anıt görünümündeki yapı, komünist dönemden kalma ibretlik bir yapı olarak bugün hala
varlığını sürdürüyor. Post Blok Anıtı, Tiran'ı ziyaret eden turistler
tarafından da oldukça ilgi görüyor.
Tiranı boydan
boya ikiye bölen iki tane oldukça geniş bulvarı var. Bu bulvarların kenarlarında ise büyük
parkları var. Kentin ortasından bir nehir geçmektedir. Nehrin üzerinde karşıdan karşıya geçişleri
kolaylaştıracak köprüler ve geçiş yolları yapılmıştır.
Akşam saatlerine doğru nehrin kenarındaki
kafe ve restoranlar masalarını caddelerin ortalarına kadar kuruyorlar. Bu durum geç saatlere kadar insanların burada vakit
geçireceklerinin bir göstergesi. Biz de ekip olarak herhangi bir yemek
sıkıntısı yaşamıyorduk. Türk mutfağı ile Arnavut mutfağı arasında ortak pek çok
ortak yemek vardı.
Arnavutluk’ta etler hem çok ucuz hem de
çok lezzetliydi. Sokak aralarında bulunan cızbız köfteciler bize en çok hitap
eden yerlerdi. Çeşit çeşit köfte ve kebaplar bizdeki ocakbaşı benzeri yerlerde
pişiriliyor ve insanlar ayaküstü yiyebiliyorlardı.
Arnavutluğa giderken Türkiye’de çok ünlü
olan “Arnavut Ciğeri” yemeğinin en
kalitelisini yiyebileceğimi sanmıştım. Hangi restoranda sorduysam garsonlar
tuhaf tuhaf yüzüme bakıyorlardı. Hemen hiç kimse böyle bin yemeği bilmiyordu.
Büyük hayal kırıklığına uğramıştım. Arnavut Ciğeri yerine Arnavutluğun önemli
bir yemeği olan “Elbasan Tava” ile
yetinmek durumunda kaldım.
Otelimizin hemen yanı başında şık ve küçük bir pastane vardı. Burada
baklava dedikleri ama bizim baklavaya pek benzemeyen bir tatlı çeşidi yiyorduk
arada bir. Bu tatlının üzerine bal döküyorlardı.
Toplantı sona ermişti, artık herkes
ülkesine dönmek için hazırlanıyordu. Son gece eğlenceli bir veda yemeği
verileceği duyuruldu.
Akşama doğru yemeğin verileceği mekana
doğru yürümeye başladık. Büyükçe bir salon çeşitli süsleme malzemeleriyle
donatılmıştı.
Masalar ise tıka basa her türlü yiyecekle
doldurulmuştu. Arnavut görevliler biz
Türk görevlilere en güzel masayı ayırmışlardı. Tam karşımıza gelecek bir
biçimde de Yunanistan görevlilerine yer ayrılmıştı.
Türk Heyeti ve Şanlı Bayrağımız |
Bizim bu pozitif yaklaşımımız karşısında
taşkınlık yapmaya cesaret bulamadılar. Hava iyice yumuşayınca birlikte halay
çekmeye başladık.
Arnavutluğun etlerinin semiz ve ucuz
olduğundan söz etmiştik. Bunun en güzel örneğini masalara aralıksız olarak
servis yapılan et yemeklerinin çeşitliliğinden görüyorduk.
Yiyeceğin ve içeceğin sınırsız olduğu bir
ziyafet Arnavutluğun ulusal müziği eşliğinde kimi zaman ulusal, kimi zaman uluslararası dans ve
folklorik oyunlarla devam ediyordu.
Gecenin en akılda kalan yanı ise kafaları
iyice bulan Yunan ekibiyle Türk ekiplerince bitmek tükenmek bilmeyen halay ve
sirtaki oyunlarının birlikte oynanmasıydı.
Gerilimle başlayan gece, Türk ve Yunanlı görevlilerin birbirleriyle
sarmaş dolaş olup, adres ve iletişim bilgileri alış-verişiyle sonuçlanıyordu.
Gecenin en popüler kişilerinden birisi
Türk ekibinde bulunan havacı pilot yüzbaşı arkadaşımızdı. Gece boyunca hemen
hiç yerine oturmadı dans etti.
Arnavutluk görevlileri, yapılan
toplantıların bir kısmını ve veda gecesinin
tümünü kamerayla kaydetmiş bir CD’ye
yüklemişlerdi. Ülkemize dönmek için
vedalaşırken elimize birer CD ve “Katılım Sertifikası” tutuşturdular.
Böylece başka bir ülkede ülkemizi temsil
ederek görevimizi yerine getirmiş ve renkli anılarla salimen yurdumuza
dönmüştük.