KARAÇİ
Karaçi den Genel Görünüm |
Kurtuluş Savaşı
sırasında Türkiye’nin yanında yer alan dost ve kardeş ülke Pakistan’ın bu
acısını ülke olarak en iyi bir biçimde paylaşmak gerekiyordu.
Türkiye, ekonomik
koşullarının iyileşmesi sonucunda, dünya ülkeleri arasında yardım alan ülkeler
sınıfından çıkarak yardım yapan ülkeler arasına katılmıştı. Bu depremde de
Pakistan’a en çok yardım yapan ülkeler arasında en üst sıraya yükselmişti.
Türkiye’nin
Pakistan’a yaptığı yardımların ne ölçüde yerine ulaştığını incelemek üzere bir
heyetle Pakistan’a gittik. Gittiğimiz günün akşamı Türkiye’nin Pakistan
Büyükelçisi Engin Soysal’ın konuğu olduk.
Engin Soysal,
Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli
akademisyen ve politikacılarından biri olan Mümtaz Soysal’ın yeğeniydi.
Genç yaşına karşın zarafeti ve bilgi birikimi ile Heyet üyelerini derinden
etkilemişti. Konuğu olduğumuz akşam yemeğinde Büyükelçilik aşçısının Türk
mutfağına özgü seçkin ve kaliteli lezzetleri Türk Sanat Müziği eşliğinde
sunması, Büyükelçimiz Engin Soysal’ın Türkiye’nin tanıtımı için gösterdiği
duyarlılığın göstergesiydi.
Cinnah'ın Anıt Mezarı |
Sohbet sırasında
Sayın Büyükelçi uçak bileti konusunda bir sorun yaşayıp yaşamadığımızı sorunca,
biz de İslamabad’dan bilet bulamadığımız için Karaçi’den aktarmalı olarak hareket edeceğimizi
belirttik. Bunun üzerine Büyükelçi; “Madem
Karaçi’den aktarmalı hareket edeceksiniz, bizim
Karaçi Konsolosluğumuzda bazı evraklarımız var, zahmet olmazsa onları
Dışişleri Bakanlığımıza götürmeniz mümkün olabilir mi?”
-Ne demek Sayın Büyükelçi, lafı mı olur
büyük bir zevkle…
-Karaçi Konsolosumuz Sedat Erden Bey,
sizi Karaçi Hava alanında karşılar, hareket saatine kadar sizi Konsoloslukta
ağırlar, evrakları size teslim ettikten
sonra da Hava alanına götürerek uğurlar.”
oldu,
Büyükelçinin yanıtı.
Karaçi hava
alanına indiğimizde, Konsolos Sedat Erden Bey, elinde benim adımın kayıtlı
olduğu bir yazı ile bizi karşıladı,
doğruca Karaçi Konsolosluğu’na gittik. Bir süre dinlendikten ve bize ikramlarda
bulunduktan sonra, uçak saatine daha çok
zaman olduğunu, bu süreyi bize Karaçi’yi gezdirmekle değerlendirmemizi önerdi.
Önce yaya olarak
Konsolosluk çevresini gezdik. Cadde ve sokaklardaki boğucu kalabalık,
kaldırımlarda, parklarda, boş alanlarda, yerlerde yatan üstü başı dökük, işsiz, güçsüz, perişan kılıklı insanları
görünce şaşkınlığımızı gideremedik.
Daha sonra Konsolos Sedat Erden Bey, bizi Pakistan’ın önemli şahsiyetlerinden olan Muhammed Ali Cinnah’ın anıt mezarına götürmeyi önerdi. Memnuniyetle kabul edip yola koyulduk, bir süre sonra anıtın önündeydik. Kirli havası ve üstüne çökmüş toz bulutu ortamında, bir yıldız gibi parıldayan anıt mezarın aydınlatılmasına gösterilen özen, Muhammed Ali Cinnah’a verilen değerin çarpıcı bir göstergesi olarak gözlerimizi kamaştırdı.
Ankara’nın en
önemli Caddelerinden birine verilen Cinnah ismi, bu zatın Türkiye Cumhuriyeti
tarafından da ne derece önemsendiğini de böylece anlamış oluyorduk. Burada
birkaç hatıra fotoğrafı çektirmeyi ihmal etmedik.
Sedat Erden Bey,
bu kez Karaçi’nin önemli alış-veriş merkezlerini gezmemizi önerdi, memnuniyetle
karşılayıp yürümeye başladık. Cadde ve sokaklardaki aşırı kalabalık, korkunç
bir trafik keşmekeşi karşısında şaşkınlığımız giderek artıyordu. Kırmızı ışıkta
duran araçların ve motosikletlerin saniyeler içinde çığ gibi büyümesi
karşısında küçük dilimizi yutacaktık nerdeyse. Yeşil ışığın yanmasıyla yüzlerce
motosikletin gök gürültüsü gibi bir sesle hepsi birden birbirlerini ezercesine
ileriye fırlaması, dünyanın başka hiçbir yerinde görülmesi mümkün olmayan bir
enstantane olarak belleklerimizde sabitlendi.
Alış-veriş
merkezinde tıkış tıkış her türlü yerli yabancı ürünle dolup taşan mağazaların
arasından geçerek yol bulabilmenin ya da bir ürün almaya kalkmanın akıl
karı bir iş olmayacağı kanısına vardık. Hal
böyle olunca, zorunlu olarak Karaçi hakkında
kafamıza takılan soruları gidermek için Sedat Erden Bey’in bilgisine başvurmak zorunda kaldık.
Sedat Erden
Bey, biz meraklı gözlerle çevreyi
izlerken Karaçi hakkında bilgiler vermeye
başladı..
Sedat Erden Bey |
Çok güvenli
bir bölgede ve çölün arkasında kurulmuş
olduğu için korunaklıymış.
Bu
özellikleri gören İngilizler 19. yüzyılın
ortalarında köye bir liman yapıp, çevredeki bereketli ovanın tarım ürünlerini
bu limana yönlendirmeyi düşünmüşler.
1947'de Pakistan bağımsızlığını
kazanınca, Karaçi başkent yapılmış. Hindistan'dan gelen Müslüman
göçmenler buraya yerleşmişler.
İngilizler,
Karaçi'nin askeri önemini ve İndus havzasından elde edilen ürünlerin ihracında önemli
bir liman olduğunu fark etmişiler. Ardından limanı balıkçılık yapmak için
geliştirmişler. Böylece, yeni iş yerleri açılmış ve nüfus hızlı bir şekilde
artmaya başlamış. Karaçi büyük bir şehir haline gelmiş.
1878'de,
Karaçi diğer İngiliz sömürgesi altındaki Hint kentleriyle tren yoluyla
bağlandı. 1914'te, Karaçi tüm Britanya
İmparatorluğu'nun en büyük tahıl üreten limanı haline geldi. 1924'te, bir havaalanı inşa edildi ve
böylelikle Hindistan'ın temel giriş kapısı oldu.
Karaçi, hâlâ
ülkenin en önemli ekonomi ve sanayi merkezidir. Pakistan'ın denizaşırı ve Orta Asya ülkeleriyle
yaptığı ticareti idare eder. Pakistan'ın gelirlerinin büyük bir miktarını ve ofis çalışanını elinde
bulundurur. Karaçi'nin nüfusu büyümeye devam ediyor. Pakistan'da son zamanlarda
yaşanan ekonomik büyüme, Karaçi'de yaşanan ekonomik dirilmenin sonucudur.
Erol Bey,
Pakistan için önemli bir şahsiyet olan Muhammed Ali Cinnah hakkında da çok
değerli bilgiler verdi.
Muhammed Ali Cinnah, 25 Aralık 1876 tarihinde Karaçi'de Dünya'ya gelmiş. İlk ve orta öğrenimini Karaçi ve Bombay'da tamamlamış.
Babası işletmecilik
okuması için onu İngiltere’ye göndermiş. Ama Cinnah, Londra’da işletmecilik yerine
hukuk okumaya karar vermiş. Parlak bir hukukçu olarak dikkatleri üzerine
çekmiş.
Muhammed Ali Cinnah,
etkin siyasi yaşama 1906 yılında adımını atar. O yıl Hindistan’da İngilizlere karşı
bağımsızlık mücadelesi veren Kongre Partisi'ne katılır.
İlhami Nalbantoğlu |
Pakistan
halkı yaptığı muhteşem bir anıt-mezar ile de Cinnah’a olan
minnettarlığını ölümsüzleştirir. Türkiye Cumhuriyeti ise Ankara’nın en gözde caddesinin “Vali Doktor Reşit Caddesi” olan adını “Muhammed Ali Cinnah” olarak değiştirerek konuya olan duyarlılığını
gösterir.
Uçağımızın
hareket saati yaklaşınca Sedat Bey’den
Ankara’ya gidecek evrakları teslim alıp,
Karaçi hava alınanı gitmek üzere
yola çıktık. Uçağımız Ankara’ya iner inmez, hemen bir taksiye atlayıp
doğru Dışişleri Bakanlığı’nın yolunu tuttuk, evrakları ilgili birime teslim
eder etmez derin bir nefes aldık. Devletimiz için kutsal bir görevi yerine getirmiş olmanın kıvancı ile evlerimize
gitmek üzere ayrıldık.
Aradan yıllar geçti, Ankara’da “Uluslararası Öykü Günleri” adıyla bir edebiyat etkinliğine katılmak üzere toplantının yapıldığı salonunda kalabalığın arasında oturuyordum. Verilen arada antreye çıkıp, ikinci oturumun başlamasını bekliyordum. Yanıma bir bey yaklaştı. Konuşacak birini arıyor gibiydi. “Siz de mi öykücüsünüz?” diye sorunca, evet diyerek, yeni çıkan “Kısa Kıssa Öyküler I” adlı kitabımı uzattım.
Kitabımı
inceledi, teşekkür etti, edebiyat ağırlıklı sohbetimiz devam ederken soru
sırası bana gelmişti;
-“Siz de mi öykücüsünüz?
“Evet ben de emekli olduktan sonra
yazmaya başladım, ilk kitabım yeni çıktı, ama yanımda yok. Ben de size vermek
isterdim.” diye yanıtladı.
-“Yeni mi emekli oldunuz?
-Evet, bir yıl kadar oluyor, boş
zamanları değerlendirmek için yazmaya başladım.”
-“Çok affedersiniz nereden emekli oldunuz
acaba?”
-“Dışişleri Bakanlığından, en son Karaçi
Konsolosu olarak görev yapıyordum.”
Bir an
durakladım, ben Karaçi Konsolosu ile hem de Karaçi’de tanışmıştım acaba
Konsolos Sedat Erden Bey olmasın?
Şaşırdım, göz hafızamın kuvvetli olduğunu sanırdım, nasıl oldu da
anımsayamadım. Hafızamı zorlayınca simayı hatırladım, bozuntuya vermeden anlatmaya başladım.
“Yıllar önce heyet olarak Karaçi’ye gelmiştik, sizin konuğunuz olmuştuk,
siz bize Karaçi’yi gezdirmiştiniz. Hatta Dışişleri Bakanlığına teslim edilmek
üzere bize bir koli evrak teslim etmiştiniz!”
Bu kez şaşırma sırası ondaydı, o da nasıl
oldu da hatırlayamadım diye şaşkınlığını belirtiyordu. Dona kaldı, hafızasını
yokladı, hatırlamaya çalıştı, daha da
detaylara girince yavaş yavaş hatırlamaya başladı.
Böylece
yıllar evvel Karaçi’de kısa da olsa bir ortamı paylaşmış olmamız, “Öykü” konusundaki ortak noktamızla
çakıştı. “Ankara Öykü Günleri” etkinliğinin
geriye kalan tüm programlarını Sedat
Erden Bey’le birlikte izledik, birlikte geldik, birlikte çıktık. Daha sonraları
Ankara’da yapılan bütün etkinlikleri, kitap fuarlarını, resim sergilerini,
konferansları birbirimizi arayarak birlikte izledik, iki öykücü olarak iyi arkadaş iyi birer dost
olduk…
Öyküleri ve makaleleri Ahlat Gazetesi’nde yayımlandı…