9 Ağustos 2018 Perşembe

DURUM AĞUSTOS-2018 "İlhami NALBANOĞLU" Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı Başkanı


DURUM AĞUSTOS-2018
      Değerli Okuyucularımız,
     Turizm Sezonunun başlamasıyla bölgemizde geçmişte rastlamadığımız bir canlılığın başladığını görüyoruz. Bu gelişmede yıllardır süregelen  mücadeleler sonucu elde edilen huzur ortamının önemli bir faktör olduğunu görüyoruz.
     Bölgemiz yerli ve yabancı turizm açısından çok önemli tarihi, kültürel, doğal ve coğrafi özellikleri bağrında taşıdığı için önem arz ediyor. Bu nedenle önemli bir çekim merkezi olarak ilgi odağı oluşturuyor.
     Böylesine önemli bir turizm potansiyelini görmek için uzak yollardan gelen yerli ve yabancı turiste iyi bir ev sahihliği yapabilmek için başta biz yerli halk olmak üzere, yöneticilerimize, görevlilerimize de bazı görevler düşüyor.
     Yakın bir geçmişe kadar yöremize gelecek turistleri konuk edecek konaklama tesislerimiz mevcut değildi. Şimdilerde bu sorunun da çözümlendiğine mutlulukla tanık oluyoruz.
     Turizmin yöremizin kalkınmasında ne denli önemli bir faktör olduğu tartışılmaz. Tanrı bize her türlü güzelliği bağrında taşıyan bir doğa bahşetmiş. Bize düşen bu güzelliği korumak ve geleceğe ışık tutacak biçimde değerlendirmek.
     Saygılarımızla…

HASAN CELAL GÜZEL-IV, AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI, İlhami NALBANTOĞLU

HASAN CELAL GÜZEL-IV
       
Hasan Celal Güzel ile Bir Sergi Açılışında
Hasan Celal Güzel, bir gün beni o dönemin Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşar Yardımcısı Ekrem Pakdemirli’ye gönderdi. Telefonda da her zaman olduğu gibi “Daire Başkanımı gönderiyorum.”  demişti.  Pakdemirli beni kapıda karşıladı, inanılmaz bir sıcaklık ve nezaket gösteriyordu. Görüşmemiz gereken konudan çok benim Daire Başkanlığımla ilgilenmişti. Sorular soruyor, aldığı yanıtlardan sonra bana övgüler düzüyordu.
           Bu genç yaşta, Başbakanlık gibi bir kuruluşta Daire Başkanı olabilmemin ne denli bir başarı olduğunu anlatıyordu. Görüşmeyi tamamlayıp Başbakanlığa döndüm, Özel Kalem’e geldim, Semra Hanım yerinde yoktu, biraz bekledim, ortalarda soracağım kimsecikler de yoktu. Üstlendiğim görevi en iyi bir biçimde tamamlamak için Müsteşarlık Makamının kapısını tıklatıp içeriye girdim. Hasan Bey, koltuğunda oturuyor, hemen yanı başında Semra Hanım, biraz yakınca kahkahalar içinde birbirleriyle konuşuyorlar. Birden soğuk bir rüzgar esti, Hasan Bey’in al yanakları kıpkırmızıya döndü, Semra Hanım ise pişkinliğe vurdu. İşimi bitirip hemen çıktım. Çıkmasına çıktım da baltayı taşa  vurduğumu anlamıştım. Yanılmamışım bu benim dönüm noktam oldu.
Hasan Celal Güzel, o sıralar medyaya yansıyan  bir de Hande Mumcu meselesi ile uğraşıyordu. Bu da canını fena halde sıkmış olmalıydı. Artık o eski Hasan Celal Güzel değildi. Gözlerindeki ışıltı yok olmuştu, boş bakıyordu. İş gereği yapılan görüşmeleri kısa tutuyor, meşhur esprilerini artık yapmıyordu. Benim popülerliğim de yerini terk edilmişliğe bırakıyordu.
Artık odamdan çıkmıyor, gelen işleri bir çırpıda yapıyor, zamanımın çoğunu kara kara düşünerek geçiriyordum. Bu düşünceler ve bu sıkıntılı ortam masamdaki kağıtların üzerine küçük küçük çizgilerle bir şeyler karalamaya itti. Bir süre sonra baktım ki karaladığım şeylerden bazı anlamlar çıkıyor. Artık daha anlamlı şeyler çizerek boş zamanlarımı böylece değerlendirmeye başladım.
Bir gün kendimi iyice kaptırmış, bir grafik tasarım üzerinde yoğunlaşmıştım, tam o sırada telefon çaldı, Semra Hanım “Müsteşar sizi çağırıyor”dedi. Heyecandan çizdiğim şeyi masaya bırakmadan elimde götürmüşüm. İçeri girdiğimde  bana görevle ilgili herhangi bir şey söylemeden “elindeki nedir?” diye sordu. Masasının üzerine bıraktım, aldı baktı, “Bunu sen mi yaptın?” dedi,  evet yanıtını alınca şaşkınlığını gizlemedi, “böyle bir yeteneğin mi varmış, başka yaptıkların da var mı?” evet deyince, görmek istediğini belirtti, ben çıktım. Bana görev vermemişti, ne için çağırdığını da anlamam mümkün olmadı.
Bu tarz çalışmalarım iyice yoğunlaşmıştı, yaptığım eserlerin sayısı 30’u geçmişti. Artık bir sergi açma düşüncesi içerisindeydim.  Vakıfbank Çankaya’da yeni bin şube açmıştı. Bu şubenin diğerlerinden farkı bir sanat galerisinin de olmasıydı.  Üstelik evimize çok yakındı, yeni açıldığı için henüz sergi açılmamıştı. Bu hem benim  ilk kişisel sergim hem de bu Şubenin ilk sergisi olacaktı.
Durumu Hasan Celal Bey’e anlatınca çok ilgilendi, açılışı artık siz yaparsınız dedim, memnun olacağını belirtti. Hazırlıklar tamamlandı, açılış günü geldi çattı. Açılış saati 18.00’di. Banka, Çankaya’da, Hoşdere Caddesinin en sonundaydı, Atakule’nin hemen karşısında. Trafik yönünden oldukça kalabalık bir yerdi. Üstelik trafiğin en yoğun olduğu bir saatte açılış yapılacaktı.
Başta, Başbakanlık Müsteşarı Hasan Celal Güzel olmak üzere, Devlet Bakanları Kazım Oskay, Abdullah Tenekeci,  Sudi Türel, Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler, Adnan Kahveci, Emniyet Genel Müdürü Saffet Arıkan Bedük, Sayıştay Başkanı, Vakıfbank Genel Müdürü ve birçok üst düzey bürokrat bir anda serginin açılışına gelince, trafik arap saçına döndü, cadde kilitlendi, Trafik Polisleri kan ter içinde yolu açmaya çalıştılar. Bu izdiham ve sergiye katılım öylesine görkemli oldu ki ertesi gün ulusal basının tüm yayın organlarının birinci sayfada yer aldı.
Hasan Celal Güzel Bey, açılış konuşmasını yaptı, çok hareketli bir kokteyl verildi. O dönem yasaklı olan Süleyman Demirel’den çok görkemli ve anlamlı büyük bir çelenk geldi. Bu çelenk salonun en görünen yerine yerleştirildi, meraklı izleyiciler etrafını sardı.
Hasan Bey, bana “Beni kayınpederin ile tanıştırsana, çok merak ediyorum.” dedi, memnuniyetle diyerek kayınpederim Cesim Küfrevi’nin yanına yaklaşıp tanışma seramonisini gerçekleştirdikten sonra, kulağıma eğilerek, “Sakallı, sarıklı biri sanıyordum, yanılmışım.” dedi. Modern ve şık giyimli kayınpederimin yanından ayrıldıktan sonra, dilim döndüğünce Küfrevi Ailesi’nin Osmanlı Döneminden beri her daim Devletimizin yanında yer aldıklarını, büyük Devlet Adamı Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ile özel bir ilişkilerinin olduğunu, bu ailenin hem Osmanlı Döneminde hem de Cumhuriyet Döneminde Devlete olan yararlılıklarından dolayı ödüllendirildiğini anlattım.
Bu sergi benim sanat kariyerimin ilk basamağını oluşturuyordu, çeşitli gazetelerdin röportaj önerileri geliyor, aynı sergiyi başka kentlerde ve galerilerde tekrar sergileme önerileri alıyordum. Kültür Bakanlığı, bu sergiden iki eserimi satın alarak özel koleksiyonuna koymuştu. Daha sonraları yurtdışında Almanya-Berlin, İran-Tebriz, Bulgaristan-Varna sergileri ile yurtiçinde pek çok yerde sergiler açabilme fırsatının kapılarını aralamıştım.
1987 Yılının ilk aylarında Milletvekili seçimleri yapılacaktı, aday olacak bürokratların müracaat süresinin son günüydü, saat 17.00’de süre doluyordu. Saat 14.00 sularında Adnan Kahveci beni çağırdı, odasına gittim çok heyecanlıydı, bana “Turgut Bey milletvekilliği  adaylığı için müracaat etmeni istiyor, geç kalma hemen müracaatını yap.” dedi. Şoktaydım, odamda ne yapacağımı düşünürken  Semra Hanım telefon etti, “Müsteşar seni istiyor.” dedi, koşarak gittim. Ayakta beni bekliyordu; “Turgut Bey aday olmanı istiyor, vakit daraldı koş müracaatını yap, gel sonra konuşuruz.” dedi. Her olasılığa karşı önceden hazırladığım belgeleri elime alarak Necatibey Caddesi’ndeki başvuru adresine gidip işlemleri tamamladıktan sonra Başbakanlığa döndüm. Benim gibi başkaları da vardı, Hasan Bey’in odası ana baba günüydü, kimilerine “Başbakan uygun görmedi”, kimilerine; “Seninle ilgili Başbakan bir şey söylemedi.”, kimilerine; “Seninle ilgili olarak bir şey soramadım.” şeklinde yanıt veriyordu. Biraz bekledim baktım bana sıra gelmeyecek oradan ayrıldım.
Haber anında duyuldu, ertesi gün tebrik etmek için gelenler mi, ekonomik  destekte bulunmak isteyenler mi, yanımda yer almak isteyenler mi, gelip de beni bulamayıp saygı dolu ifadelerle not bırakanlar mı, şaşılacak bir yoğunluk başladı. Bununla beraber, kıskananlar mı, çekemeyenler mi negatif ve pozitif yaklaşımlar mı, hepsi gırla gidiyordu.
Kesinleşmiş listelerin açıklanacağı günün akşamı saat 23.00 sularında Başbakanlık Konutu’na gittim, ana baba günüydü. Başbakanla görüşmek mümkün değildi. Özel Kalem Müdürü Hüseyin Aksoy ile görüştüm, her şey normal görünüyordu. Bitlis Milletvekilleri aday listesinin başında  Kamran İnan, ikinci sırada Faik Tarımcıoğlu, üçüncü sırada ise benim adım vardı. Sabahleyin listeler açıklanınca üçüncü sıraya benim yerime Muhyettin Mutlu’nun adı yazılmıştı. Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordum.
Kamu görevlerinden ayrılıp da listelere giremeyenler teker teker görevlerine dönmeye başlamışlardı.  Ben ise  listeye giremediğim halde görevime dönemiyordum. Hatta kimileri yatırdıkları güvence paralarını bile  alıyorlardı.  Hasan Celal Güzel’e yakın olmamdan en çok rahatsız olanlardan biri Müsteşar Yardımcısı İsmail Akınaltuğ idi. İsmail Akınaltuğ, sadece kendisine ait olan bir yorumla seçimler sona ermeden beni görevime döndürmüyordu. İşik kötü tarafı, Anayasa Mahkemesi seçimleri üç geriye öteledi mi, böyle olunca benim göreve dönmem üç geriye atıldı.
Bu üç ay benim için oldukça zor geçti, psikolojim bozuldu, ekonomik durumum sarsıldı, itibarım ayaklar altına serildi.
Depresyona girmiştim, listeler açıklanmadan etrafımda dönenlerden kimsecikler kalmamıştı, itilmiş bir kenara atılmıştım. Hasan Celal Güzel’e yakınken bana diş bileyenler ellerine geçen bu fırsattan azami ölçüde yararlanıyorlardı.
Seçimlerin ardından Hasan Celal Güzel Milli Eğitim Bakanı olmuştu. Doğal olarak tebrik etmek için gitmiştim. Neşesi yerindeydi, etrafa gülücükler dağıtıyordu, Daire Başkanım diye etrafa gönderdiği kişinin ortalarda kaldığı umurunda bile değildi. Çok iddialı gelmişti, kafasında birçok yenilikler yapma projeleri vardı.
Aradan epeyi bir zaman geçtikten sonra, nereden estiyse bir gün beni çağırdı, durumumu sordu, kötümser bir tablo ile karşılaşınca bana:
-İstersen Milli Eğitim Bakanlığına gel. dedi.
-Ne olarak geleceğim? dedim.
-Bakanlık Müşaviri. dedi.
-Benim şu anda bulunduğum kadro “Bakanlık Müşaviri” kadrosundan daha güvenli. Yarın siz buradan ayrılınca bu kadroyu da elimden alabilirler. O zaman Başbakanlıktaki kadromdan da olurum. Benim gelebilmem için en az bir Genel Müdürlük kadrosu vermeniz lazım. dedim.
Böyle bir olasılığın gerçekleşmeyeceğini ben de biliyordum. Hiç değilse ne istediğimi dile getirme fırsatını bulmuştum. Böylece ona olan güvenimi de yitirmiştim. Aramızdaki bağlar tümden kopmuştu.
Aradan çok zaman geçmişti. Bir seferinde çok geniş katılımlı bir toplantıda karşılaşmıştık, Tesadüf bu ya, çok kalabalık olan toplantı salonunda  sandalyelerimiz sırt sırta gelecek şekilde  oturuyorduk. İkimizde arkamıza dönüp bir merhaba verme gereksinimi duymamıştık. Toplantı bitince birbirimizi görmezden gelerek salondan çıkmıştık.           devam edecek...

BİTLİS PLATFORMU, AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI, İlhami NALBANTOĞLU

BİTLİS PLATFORMU

2003 YILINDA ANKARA’DA BAŞLATILAN BİTLİS PLATFORMU’NA KALDIĞI YERDEN DEVAM EDİLİYOR…

Bitlis Platformu Kitabı
Bitlis, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne değişik illerden gönderdiği yedi milletvekili ile farklılığını bir kez daha göstermiş oldu. Şimdi sıra bu milletvekilimizin bir araya gelerek Bitlis’in sorunlarına el atmaya gelmiştir.
  Önümüzdeki günlerde bu yedi milletvekilimiz, Bitlisli Akademisyenlerimiz, Sivil Toplum Kuruluşlarımız, Özel Sektör temsilcilerimiz, Yerel Yöneticilerimiz ve Bitlisli Bürokratlarımızın katılımları ile Ankara’da geniş katılımla bir toplantı düzenlenecektir
1.Cemal Taşar, AKP Bitlis,
2.Vahit Kiler, AKP Bitlis,
3.Vedat Demiröz, AKP İstanbul,
4.Tekin Bingöl, CHP Ankara,
5.İbrahim Halil Oral, İYİ P Ankara,
6.Celadet Gaydalı, HDP Bitlis,
7.Necip Nasır, AKP İzmir,       
          Bitlisli bu yedi milletvekilimizle el ele vererek temel sorunlarımızın aşılmasında önemli bir aşama kat edileceğine inancımız tamdır.
.