KÜFREVİZADELER-III
|
Abdulbaki Efendi |
Osmanlı Devleti, Rusların daha da ilerilere gitmesini önlemek
amacıyla Çanakkale Muharebeleri’nden
sonra Batı Anadolu’da bulunan 2. Orduyu
Şark Cephesine göndermeyi kararlaştırmıştı.
Bu ordunun kumandanlığına Ahmet İzzet Paşa’yı tayin etmişti. 2.Ordu’nun
16. Kolordu Komutanlığına da Albay Mustafa Kemal’i tayin etmişti. Albay Mustafa
Kemal, Diyarbakır’a gelerek göreve başladı, daha sonra karargahını Silvan’a
nakletti.
1 Nisan 1916 tarihinde de Tuğgeneral
rütbesine terfi ettirildi. Artık “Mustafa
Kemal Paşa” idi.
Mustafa Kemal Paşa, daha sonra 7 Kasım 1916 tarihinde Bitlis’e gelerek
burada bulunan ordu mensupları, din adamları, halkın ileri gelenleri ile
görüşmeler yaptı, bölgenin düşman işgalinden kurtarılması için ne gibi
önlemlerin alınması konularında görüşmelerde bulundu. Bu görüşmeler kapsamında Küfrevizade Abdulbaki Efendi ile tanışması ve
dostluğu başladı.
Mustafa Kemal Paşa’nın Küfrevi Ailesi’ni
daha önceden de tanıdığı anlamına gelen
ifadeler bilinmektedir. Ancak somut bilgilere rastlanılmamaktadır.
Birinci Dünya Savaşı döneminde Bitlis’te
bulunan aşiretlerin ve din adamlarının oluşturdukları milis ve gönüllü birliklerin
vatanın savunulmasında önemli hizmetleri olmuştu. Bu dayanışma örneği, Milli Mücadele yıllarında da Mustafa Kemal
Paşa’nın çalışmalarıyla da sürdürülmüştü. Böylece Mustafa Kemal Paşa’nın 16.
Kolordu Kumandanı iken kurduğu dostluklar Milli mücadele ve sonraki dönemlerde
de birçok sorunun çözümünü kolaylaştırmıştı.
|
Mustafa Kemal Atatürk |
Mustafa Kemal Paşa’nın çok okuyan ve
yazan bir kişi olduğu bir gerçektir. En
zor ve sıkıntılı zamanlarda dahi güncel
konuları, tarihi kitapları, kimi zamanlarda da roman okuduğunu anılarında da
dile getirmektedir.Anılarında, Bitlis’te geçirdiği günleri ve askeri faaliyetlerini kendi
kaleminden şöyle anlatmaktadır.
“7 Kasım 1916 Salı günü Silvan’dan Bitlis’e doğru hareket
etmek üzere ayrıldım. Yanımda 5 inci Fırka Komutanlığına yeni atanmış olan
Miralay Fuat Bey vardı.
Sabah saat 06.00’dan önce yola çıkmıştık.
Saat 10.00’a doğru Malabadi Köprüsü’ne geldik. Saat 12.00’ye kadar burada
istirahat ettik.
Saat 12.00’den sonra 3 saat kadar
yürüyerek bir köye geldik. Bu yolda ilk seyahatimizdi. Geceyi burada
geçirecektik, akşam saat 20.00’ye doğru
yattım. Öksürük beni rahatsız ediyordu, gece saat 02.00’ye doğru uyandım. Bir
çay yaptırdım, 03.30 civarında tekrar dalmışım. 05.00’ten sonra uyandırdılar,
saat 06.00’dan sonra Bitlis’e doğru
hareket ettik.
5-10’ar dakikalık birkaç kısa moladan
sonra, bir taburu attan inmeden karargahında gördüm. 23’üncü Alay’ın diğer iki
Taburu da çevre köylerde idi. Akşama doğru birkaç kumandanla çadırımda
dinleniyoruz.
9 Kasım 1916 Perşembe günü sabah saat
08.00’den sonra Veysel Karani’nin
türbesinin olduğu köyden hareket ettik, yolda pek çok vatandaşla
karşılaştık, onlar da Bitlis’e doğru
gidiyorlardı, hepsi aç, sefil, ölüme mahkum bir haldeydiler.
5-6 yaşlarında bir çocuğu ailesi yol
üzerinde terk etmiş, o da bir karı-kocanın arkasına takılmış, ağlayarak onları
yüz metre kadar geriden takip ediyor. Kendilerine niçin çocuğu almadıklarını
sordum. “Bizim çocuğumuz değil.” dediler.
Akşam saat 18.00’den sonra, eskiden 13.
Alay’ın Karargahı olan yerde geceyi geçirmek üzere çadırlarımızı kurduk.
Çadırın kötü kurulmuş olmasından, rüzgarın etkisinden ve amansız öksürükten bir
türlü uyuyamadım. Öksürüğü biraz olsun hafifletmek için çay içtim, tekrar
uyumaya çalıştım, saat 05.00’ten sonra kalktım.
Saat 07.00’den sonra hareket ettik, 12.30
sıralarında Bitlis’e vardık. Refet Paşa
ve maiyeti bir saatlik bir mesafe gelerek bizi karşıladılar. Yolda iki askerden
biri üzüm, diğeri elma satın almak istiyorlardı, kağıt para verdikleri için
satıcılar ağlayarak şikayet ediyorlardı, askerlere hak verdik.
Yol boyunca açlıktan ölen insanlar
gördük, saat 19.00’a kadar Refet Paşa’nın evinde kaldım, sonra geceyi yine
öksürük yüzünden rahatsız bir vaziyette geçirdim.
11 Kasım 1916 Cumartesi günü saat
08.00’den önce 15. Alay cephesini incelemek üzere gittik, yerleşimde hatalı
hususlar vardı, bunları izah ettim, gerekli açıklamalarda bulundum. Alay
Karargahında bir saat kaldıktan sonra tekrar Bitlis’e döndük.
Gerek askerin, gerekse hizmet
hayvanlarının barınakları çok güzel yapılmıştı. Geceyi Alay Kumandanının
barakasında geçirdim, öksürük yüzünden uyuyamadım.
Bitlis’e gelmemdeki maksadım, Fırka
Komutanlığı değişikliğinde hazır bulunmak Fırka’nın tertibatını, genel
durumunu, ihtiyaçlarını bizzat yerinde görmekti. Yönetimini
incelemek,
Van Harekat Müfrezesi’nin harekatını temin etmekti. Nitekim çok yararlı oldu.
16 Kasım 1916 Perşembe günü, Bitlis’te
hastaneleri teftiş ettim, temiz buldum. Daha sonra Şerefiye Camii’ni gezdim.
18 Kasım 1916 Cumartesi günü öğleden önce
saat 10.00’da “El Şeyhuttani El Halidi Muhammed El Nakşibend-i Küfrevi”nin Kızılmescit Mahallesi’ndeki Türbesi’ni
ziyaret ettim. Küçük bir türbe, Şeyhin kabrinin yanında kardeşinin oğlunun
olduğunu öğrendim.
|
Küfrevi Türbesi |
Şeyhin kabrinin örtüsü sırma işlemeli,
elmas,
yakut
gibi taşlarla işlenmiş, bu Türbeye Bitlis’i işgal eden Ruslar dokunmamışlar,
türbenin kapıları gümüş ve altın kakma, bazı bölümler sedefle işlenmiş, içeride
kıymetli halılar var, fakat çoğu çürümüş. Bu Türbeyi Sultan Hamit bir İtalyan mimara yaptırtmış.
Daha sonra bir iki harap türbe daha
gördükten sonra ikametgahıma döndüm. Öğleden sonra Mutki Milis Kumandanı Hacı
Musa Bey geldi, Sultan Hamit döneminde Şam’da Jandarma Binbaşısı imiş. Akşam
üzeri Fırka Kumandanı Fuat Paşa geldi, yemeği birlikte yedik, annemden mektup
aldım.
19 Kasım 1916 Pazar günü, bugün sağlık
durumum gayet iyidir. Hacı Musa Bey, veda için geldi. Düşman Cephesi’ne karşı
uygulanacak harekat için Neşet Bey’i memur ettim, okuduğum romanı bugün bitirdim. Hacı Musa
Bey’in kardeşi Nuh Bey, kendisine ait çok güzel bir tay getirdi, hediye etmek
istedi kabul etmedim. 21 Kasım 1916 Salı günü sabah saat 05.00’ten önce
kalktım, hemen eşyalar toplandı, Yaver’in odasında Bitlis’in bana Pompei
Harabelerini hatırlattığını anlattım. Saat 07.00’den önce Bitlis’ten ayrılmak
üzere hareket ettim. Fırka Komutanı ve Karargah erkanı yarım saatlik bir
mesafeye kadar beni uğurladılar. Orada ufak bir mola verdik ve kısa bir
muhasebe yaptıktan sonra ayrıldık.”
Mustafa Kemal Paşa’nın anılarında ifade
ettiği gibi Küfrevi Ailesini ziyareti sırasında Abdulbaki Efendi’nin muhterem
annesi Fatma Hanım’ın elini öpmesi, Fatma Hanım’ın çok hoşuna gitmiş ve Mustafa
Kemal Paşa’ya “Allah seni Padişah
yapsın” şeklinde dua etmiştir. Daha
sonraları Mustafa Kemal Paşa’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı
seçilmesi üzerine Küfrevi Ailesi bireyleri Fatma Hanım’ın duasının gerçekleşmiş
olması bir gurur vesilesi olarak
algılanmış ve günümüze kadar anlatılagelmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Bitlis bölgesinden
ayrılıp başka bölgelerde görev yaptığı dönemlerde de tanıştığı önemli
şahsiyetler, ailelerle olduğu gibi, Abdulbaki Efendi ve Bitlis’teki diğer önemli kişilerle dostluk
ve ilişkisini sürdürmeyi devam ettirmiştir. Paşa, Bitlis’teki gelişmeleri
yakından takip ettiği gibi Küfrevi Ailesi’nin durumu ve gereksinimleri ile de
yakından ilgilenmeyi ihmal etmemişti.
|
Mehmet Sefa Küfrevi |
Mustafa Kemal Paşa’nın desteği ile
Küfrevi Ailesi’nin bölgedeki aşiretler üzerinde etkinliğini göz önünde
bulunduran dönemin Hükümeti, çıkardığı bir Bakanlar Kurulu Kararıyla Küfrevi Ailesine geçimlerini sağlayacak bir
miktarda maaş bağlanmıştı.
Bu karar şöyle ifade edilmekteydi:
“Mezkür tezkerede muharrer olduğu
veçhiyle Diyarbekir’de bulunan Bitlisli Küfrevizade Abdulbaki Efendi’nin o
havalideki nüfuzundan dolayı maaşının bir miktar artırılmasının mahalli
kumandanlığından bildirilmesi tezekkür kılındı.”
Osmanlı Hükümeti, Birinci Dünya Savaşı
yıllarında özellikle Doğu bölgesindeki aşiretlerin devlet aleyhindeki
faaliyetlerini önlemek ve bunların devlete itaatlerini sağlamak amacıyla onlara
nasihatlerde bulunmak üzere Küfrevizade Abdulbaki Efendi’yi görevlendirmişti.
Küfrevizade Abdulbaki Efendi’nin nasihat
ve uyarıları bölgede bulunan aşiretler üzerinde büyük tesir göstermişti. Bunun
üzerine 4 Ağustos 1917 tarihinde dönemin Şeyhülislamı Musa Kazım imzasıyla
Sadrazamlık Makamına gönderilen bir yazıda, Küfrevizade Abdulbaki Efendi’nin
Dördüncü Rütbeden Mecidi Nişanı ile ödüllendirilmesi talip edilmişti.
Bu istek üzerine 6 Ağustos 1917 tarihinde
çıkarılan bir İrade-i Seniyye ile Küfrevizade Abdulbaki Efendiye Dördüncü
Rütbeden Mecidi Nişanı verilmiştir. Burada bir noktaya dikkat çekilmesi
gerekiyor, o da şudur: 4 Ağustos tarihinde teklif edilen bir konu sadece iki
gün sonra 6 Ağustos tarihinde sonuçlanıyor. O dönemde devlet bürokrasisinin bu
denli hızlı işleyişi, Küfrevi Ailesine verilen önemin bir kanıtı değil mi?