KADİM
AHLAT’TA KOCA SİNAN
Su eski yer kabuğu üzerine, üç, beş on değil iki yüz kadar taş
yapıt bırakmıştır Koca Sinan.
Bir çoğu ölümsüz birer dev anıt olarak. Tarihe
insanlığın en usta mimarlarının başta geleni olarak geçmiş bu büyük deha. Kendi
eliyle yazdığı anılarında söz ettiği üzere, Tuna boylarından, Bağdat ovalarına
kadar Dünyayı yürüye yürüye dolaşmış bir Yeniçeri askeridir. Siz bakmayın
tarihe saygısız, ucuz Yeşilçam yapımı film müsveddelerine. Orda kocaman, arkası
arkası beş karış devrik, beyaz keçe külahlarıyla, beygir sırtında, ordan oraya
seyirten sözde Osmanlı askerine. Ve bu konuda
da benden başka ilgilenip tepki göstermeyen, miskin tarih ulemalarının
kayıtsızlığına. Bir kere, o ak kavuklu giysi Yeniçeri’nin tören kıyafetidir.
Savaşta ise daima zincir örgü zırh veya kösele cepken giyerlerdi. İkincisi ise,
Yeniçeri, ordunun yaya askeriydi ve bakın ata, arabaya ya da eşeğe binmeleri
bile zinhar yasaktı, idamlık suç sayılırdı.
Burçay ANGER |
Herneyse, Sinan, Yeniçerilerin Sekban
sınıfından idi. Yani günümüz ordusuna göre istihkam oluyor. Görevi, ordunun
seferleri sırasında asker ve malzemenin ilerleyişine destek için alt yapı
hizmetleri sunmak.
Mimar Sinan |
İşte Sinan, bu nedenle Ahlat’a geldi ilk
kez. Batılı tarihçilerin tek kelimeyle “Muhteşem”
dedikleri Sultan Süleyman’ın dev gibi heybetli ordusunun arasında
yürüyordu. Ve o da herhalde benim gibi görür görmez hayranlıkla çarpılmıştır
Ahlat’ın ünlü ulu mezar taşlarına.
Çünkü onlar, Sinan’dan önce, bir çoğu iki
yüz yıldan beridir orada dikilip durmaktaydılar. Yörenin ilk egemeni olan
Osmanlı’nın çetin rakibi cengaver Dulkadiroğulları’nın resmi mezarlığıdır
öncelikle burası. Ordunun ağırlığı ve
Yeniçerilerin bir kısmı, şimdi kalıntıları görülen kale biçimli kışlaya
yerleştiler. Asıl savaşçı vurucu güç, aylar önce, önden gidip İran içlerine
girmişti.
Yine bizim uyduruk yerli tarihi kordelaların
bir utanç verici cahilliği de. Osmanlı ordusu deyince derhal ortaya üç beş
kavuklu ve favorili ve saçlı başlı Yeniçeri sureti çıkarmasıdır. Oysa
Yeniçerilerin tepede uzun bir tutam saç buklesi bırakmak kaydıyla başları
usturayla kazıtılmış, sakalsız ve bıyıklı olmaları zorunludur. Ayrıca asla Türk
Ordusunu temsil edemezler, çürkü ordunun sadece altıda biridirler.
Asıl savaş gücü kartal kanatlı süvari
akıncılar, sipahiler ve gözünü kan bürümüş sine üryan kılıç püryan Azap
askerleridir. Neyse…
O
sıra Sultan Süleyman’ın (hiç durmadan maraza çıkarmaya meraklı) Safevi’lere
karşı İran seferi yapılmaktadır. Süvari birlikleri İbrahim Paşa komutasında
İran içlerine sokulmuş, Sultan’ın ağır ordusuyla buluşmayı bekliyor.
Safevi’lerin Kuzeyden dolanıp orduyu arkadan çevirme olasılığına karşı tedbir
olarak Adilcevaz ve Van kalelerine toplar yerleştirilmeli ve binlerce asker ve
teçhizat, araba ve top da gölün karşısına geçirilmelidir.
İleride İbrahim Paşa, düşmanla göğüs
göğüsedir. Tatvan, Gevaş yolunu da
dolaşacak zaman yoktur. Sultan, bütün ağırlığını göl üzerinden, kestirmeden
geçirilmesini emreder. İşte o zaman bir Sinan Ağa çıkar ortaya “Emrin Olur” diyerek sıvar kollarını.
Eldeki üç beş küçük piyade kayığını
ikişer ikişer güverteden platformla bağlayarak (Tabi kusursuz bir hesap ve
denge kontrolüyle) kullanışla sallar imal eder ve görevi kusursuz başarır. Bu
dahiyane beceriyle Sinan ilk kez vezirlerin dikkatini çeker. (Belirtmeden
geçemeyeceğim, hemen aynı günlerde, Barbaros, İtalyanların elinden Tunus’u
almış, Güneyden çölden dolaşarak onu arkadan vurmaya çalışan Venedikli-Arap
müttefik düşman ordusuna karşı, gemi toplarını da hızla çöle sürerek amansızca
yürütmüştü. Çöllerde deniz topu? Bu da Barbaros’un dahiyane buluşudur. Şöyle,
tekerleri yağlı küçük arabalar üzerinde toplar. Bu arabaların üzerinde de birer
tane yelken, rüzgar gücüyle hızla ilerleyebiliyor ve hareket halindeyken bile ateş edebiliyor. Nasıl ama?
Aradan yıllar geçti, bu kez bir başka
seferle bir başka diyara düştü Koca Sinan’ın yolu. Karaboğdan yani Moldovya
üzerine. Prut Irmağının iki yakası da bataklıktı ve asker çamura gömülüyor,
karşıya geçemiyordu. O zaman çaresizlik içinde kıvranan askerlerin aklına Ahlat
geliyor. Ahlat’taki denge ustası, büyük hesapçı Sinan Ağa. Sinan, 13 günde
batmayan ve devrilmeyen bir köprü kuruverecektir, orda da. Bütün ağırlığıyla
koca orduyu karşıya geçiriyor.
Tabii büyük Sultan çok sevinmiştir. Ve
işte o andan itibaren dünya anıtsal tarihine, ünlü ölümsüz Koca Sinan’a armağan
ediveriyor. Orduyu Hümayun’un baş mimarı Koca
Sinan’ı. Yani bizim Ahlat, Mimar Sinan’ın tarihe kayıt defteridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
ilaminal71@gmail.com