11 Eylül 2017 Pazartesi

BİTLİS'TE BEŞ MİNAREYE DEĞİL, BEŞ MEDRESEYE BAKMALIYIZ!... "AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI BAŞKANI, Gazeteci, Araştırmacı - Yazar, İlhami NALBANTOĞLU

BİTLİS’TE BEŞ MİNAREYE DEĞİL BEŞ MEDRESEYE BAKMALIYIZ!..                                                                                                                                                   İlhami NALBANTOĞLU
Bitlis'te İhlasiye Medresesi
            Beş Minare diye bir uydurma efsane ile yıllardır topluma yanlış bir mesaj verilmekte ve buna kimsenin dur dediğine de rastlanmamaktadır.  Çünkü Bitlis’te Camisi yıkılmış ve minaresi yalnız kalmış bir tablo dramatik bir mizansene konu olabilir belki ama Bitlis’in karakteristik özelliğini minarelerinden çok, bilim, eğitim ve kültürel zenginlik alanında bünyesinde barındırdığı dönemin bilim, kültür ve medeniyet merkezi anlamına gelen medreselerinin üstlenmiş oldukları misyon, beş tane estetikten nasibini almamış bed  görünümlü minare silüetinin yan yana getirilerek bir imaj oluşturmak, Bitlis’in tarihi misyonuyla ne örtüşüyor ne de bağdaşıyor. Bu nedenle  uyduruk minare efsanesi  ile işin kolayına kaçmak yerine medrese gerçeğine bakarak işin özüne dönmek çok daha büyük bir önem taşımaktadır.
           Bitlis gibi nüfusu yüz binler civarında olan bir kültür kentinde beş tane medresenin bulunması, nüfusları milyonları aşan günümüz büyük kentleri ile kıyaslandığında Bitlis’te bilime, eğitime, uygarlığa verilen önemi gözler önüne sermektedir.
      Geçmişi bu denli zengin olan Bitlis’te günümüzde durumun ne olduğunu sorduğumuzda “Tarihsel Gerçek” diye bir yanıt vermenin sağlıklı bir yaklaşım olduğu söylenemez.
         Bilim insanları tarih için değişik tanımlar kullanırlar. Bunlardan birisinde de şöyle denir; “Tarih geçmişin tarağı, geleceğin aynasıdır.”  Veciz bir anlatımla çok manalar içermektedir bu tanımlama. Be bir tanımlama doğrultusunda kültürel mirasımıza tarihsel geçmiş gözü ile bakmanın tutarsızlığı açıkça görülmektedir. O halde bize düşen, onur kaynağımız olan geçmişimizden bazı sentezler çıkarıp geleceğe yönelik tasarılarımızı bu çizgide projelendirmek olacaktır. Bu düşünceden hareketle Bitlis’in tarihsel geçmişine kısaca bir göz atmanın yaralı olacağı muhakkaktır.
            Bitlis, Asya ile Batı Anadolu arasında doğal bir geçit yerinde bulunmaktadır. Önemli bir geçit yerinde kurulu bulunması tarihin her döneminde önemini korumasına neden olmuştur. Stratejik açıdan pek çok kavim için ele geçirilmesi gerekli görülen yerler arasında olmuştur daima. Bu bakımdan pek çok mücadeleye sahne olmak durumunda kalmıştır.
            Bitlis Çayı’nın derin vadisinde kurulu bulunan Bitlis Kentindeki bütün yapılaşma yamaçlarda şekillenmiştir. Dar bir alan içinde kurulu bulunan Bitlis’te çetin doğa koşulları hüküm sürmektedir.
            1071 tarihinden itibaren Türklerin Anadolu’yu yurt edinmeleriyle birlikte, Bitlis Selçuklulara bağlı olan Mervanilerin yönetimine geçmiştir. 1084 tarihinde Dilmaçoğlu Mehmet Bey tarafından kurulan Atabeyleri Hanedanlığı, 1192 Yılına kadar Bitlis’te yönetime hakim olmuştur. 1192 Yılında  Ahlat Atabeyleri “Erman-Şahlar” yönetimine girmiştir.
            Osmanlı döneminde merkezi hükümetin otoritesi burada yerleşmiş, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında önemini korumuş, II.Abdülhamit döneminde dana da önem kazanmış olan Bitlis, 1916 Yılındaki Rus işgali sırasında ağır tahrip ve  zarara hedef olmaktan kendini koruyamamıştır. Bu yıkım ve tahribata karşın günümüze kalan kültürel mirasımızın zenginliği Bitlis’in önemini yeni kuşaklara aktarmak için en değerli belgeler olarak dikkati çekmektedir.
Bitlis Eren Üniversitesi Rektörlük Binası
            Bitlis’teki kültürel mirasımızın, cami, medrese, imaret, tekke, zaviye, türbe, kümbet, han, hamam ve kervansaray olarak yoğunlaştığı dikkati çekmektedir.  Sekiz civarında medresenin Bitlis’te bulunması, burada bilime, eğitime, uygarlığa verilen önemin bir göstergesidir. 15’ten fazla cami ve mescidin bulunması, dine ve sanata verilen önemi belirtmekle birlikte  engebeli arazisinin buna neden olduğu anlaşılmaktadır. 15’ten fazla türbe ise, burada yaşayan önemli şahsiyetlerin çokluğunu göstermektedir.  Hanlar, hamamlar ve kervansaraylar ise Bitlis’in ne denli önemli bir ticaret merkezi olduğunun kanıtıdır.
            Böylesine engin bir kültürel geçmişe sahip olan Bitlis’in, üzerinde  durulmaya değer zenginliğinin ne kadar yoğun olduğu görülmektedir. Bu nedenle Bitlis’in bilim ve uygarlık açısından öneminin tartışılmayacak kadar açık olduğuna inandığımız medreseler konusu üzerinde durmadan geçemeyiz. Ortaçağ İslam döneminden Tanzimat devrine kadar Bitlis’te egitim, bilim ve kültür hizmetlerini yürüten günümüz üniversite kuruluşlarının karşıtı olan medreseler şunlardır.
Bitlis Eren Üniversitesi
            1.Gök Medrese (İhlasiye Medresesi)
            2.Şerefiye Medresesi
            3.Gazi Bey Medresesi
            4.Yusufiye Medresesi
            5.İdrisiye Medresesi
            6.Hacı Beyleh Medresesi 
            7.Sükriye Medresesi
            8.Hatibiye Medresesi
            Şimdi yeniden tarihçilerin tanımlamasına dönelim. Ne demişlerdi tarih için, geçmişin tarağı, geleceğin aynası. İşte geçmiş bu, nüfusa oranla çok yoğun bir eğitim ve öğretim kuruluşları ile bunların zengin kadroları.
Bu bakış açısı içinde, önce günümüze sonra da geleceğe bakmanın doğru olacağı açıktır. Günümüzde geçmişin bu görkemli potansiyelinden izler taşıdığımızı söylemek sağlıklı bir yaklaşım olmayacaktır. İşte bu nedenledir ki  yeni arayışlar içine girilmesi gerekmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ilaminal71@gmail.com