YÜZ YIL ÖNCE 21 ŞUBAT'TA AHLAT KURTULMUŞTU!..
13. Yüzyıl Türk-İslam dünyasının en gelişmiş, en uygar
kentlerinden biri olan Ahlat, 300.000’e varan nüfusu ile döneminin dünyadaki
sayılı kentlerinden biri durumundaydı. Tarih süreci içerisinde üstlenmiş olduğu
misyon gereği olarak “Kubbe-tül İslâm”,
günümüz Türkçesi ile İslam’ın Kubbesi unvanı ile
taçlandırılmıştı. Bir başka ifade ile İslam’ın doruk, yani zirve noktasıydı.
Ahlat, o dönemin muhteşem tarihi ve kültürel
zenginliğini günümüze kadar taşıyabilmiş ender yelerden birisidir.
Tarihi belgelere göre M.Ö. 3000 yıllarında kurulduğu
anlaşılan Ahlat, Türklerin Anadolu’yu
yurt edindikleri döneme kadar pek çok değişik kavimlere ve uygarlıklara
beşiklik etmiştir. Özellikle Selçuklular
döneminde çok parlak bir misyonu üstlenmiştir.
Dana sonra Osmanlılar döneminde “Ata
Yadigarı Şehir” ve “Ruhaniyatlı
Şehir” olarak adlandırılmış ve Osmanlı Padişahları tarafından büyük iltifat
görmüştür.
Ahlat, üstlenmiş olduğu bu müstesna misyonu ile hemen tarihin her döneminde stratejik konumundan
ötürü tüm egemen güçlerin gözdesi olma özelliğini sürdürmüştür. Bu nedenle pek
çok kereler el değiştirmiş, pek çok kereler işgal edilmiştir ve pek çok kereler
yakılıp yıkılmaktan kendini koruyamamıştır.
Bu saldırı ve işgallerin sonuncusu
1915-1916 tarihindeki Rus istilasıdır. Geçmişte pek çok kereler olduğu gibi bu dönemde de tarihinin en acımasız katliamına ve talanına maruz kalmaktan kurtulamamıştı Ahlat.
1915-1916 tarihindeki Rus istilasıdır. Geçmişte pek çok kereler olduğu gibi bu dönemde de tarihinin en acımasız katliamına ve talanına maruz kalmaktan kurtulamamıştı Ahlat.
Dönemin Rus İmparatoru Çar Deli Petro’nun sıcak denizlere ulaşma hedefi
şeklindeki vasiyetini yerine getirmek isteyen Rus kuvvetleri hızla Anadolu’yu
işgal etmeye başlamışlardı. İşgalci güçlerin Rus Kumandanı General Şarpantiye,
Adilcevaz’ı işgal ettikten sonra Ahlat’a doğru ilerliyordu.
Şarpantiye, 3’üncü Rus Maverayibaykal Kazak Livası’nı
da güçlerine katarak Ahlat’a doğru
ilerlemeye başlamıştı. Ruslar bu
taarruza yaklaşık olarak 36 süvari ve Kazak bölüğü ve 22 topla başladılar.
Bunlara ek olarak 3’üncü Maverayibaykal Kazak Livası da dahil edilmişti.
Rus işgal kuvvetlerinin 3’üncü Maverayibaykal Kazak
Livası Adilcevaz cephesinden taarruz ederken, Kafkas Süvari tümenleri de Malazgirt
yönünden gelerek Ahlat’ı kuşatmışlardı.
Takvimler 29 Haziran 1915’i
gösteriyordu. Dönemin askeri ve stratejik koşulları Ahlat’ın savunması için ancak 2 Taburluk bir
kuvveti ayırabilmişti. Bu birlik, Rus askerleri karşısında fazla bir direnç gösteremeyeceği
düşüncesiyle askeri bir strateji olarak kenti terk etmeyi tercih etmişti. Bu
manevra ile büyük zayiat vermenin önüne geçilmişti. Ancak, olanakları kenti
terk etmeye uygun olanların dışında kalan yoksul ve fakir Ahlat halkı, Ahlat’a
gelene dek işgal edilen her yöremizde olduğu gibi Ermeni ve Rus katliamından
nasiplerini almaktan kurtulamamışlardı.
O günleri
yaşayan bir vatandaşımız maruz kalınan bu acımasız katliamı şöyle dile
getiriyordu. “İşgal sırasında gücümüz
elverdiğince çarpışıyorduk. Rus askerleri ve Ermeni çeteleri haince, hunharca
ve acımasızca Kent’te karşılaştıkları herkesi kesip kurşuna diziyorlardı.”
Ahlat’ın işgalinden kısa bir süre sonra Türk Komutanı
Abdülkerim Paşa, 3’ncü Ordunun sağ cenahı ile Ruslara karşı taarruza başladı. Abdülkerim
Paşa karşısında tutunamayacaklarını anlayan işgal kuvvetleri, 24 Temmuz akşamı
Ovakışla’dan başlamak üzere karanlıkta Ahlat’ı terk ederek Adilcevaz’a doğru
geri çekilmek zorunda kalmışlardı. 24 Temmuz 1916 akşamı Ahlat’ı terk eden
işgalci düşman kuvvetleri, kin ve nefret
duygularını dizginleyemiyor ve 4 Şubat
1916 tarihinde Chernozubov komutasında bir kez daha Ahlat’a saldırarak, ikinci
defa işgal ediyorlardı.
8 Ağustos 1916
tarihinde Gazi Mustafa Kemal Paşa
komutasındaki 2’nci Orduya bağlı 16’ncı Kolordunun 8’inci Tümeni tarafından
Bitlis düşman işgalinden kurtuldu. Mustafa
Kemal’in ileri taarruz emri vermesi üzerine 8’inci Türk Piyade Tümeni ve
milis halk tarafından taarruza devam edilerek Rahva Ovası’na kadar düşman
kovalandıysa da daha ileriye gidilemedi.
Tarih durağan bir periyot değil, yaşayan bir süreç ve
ne zaman ne olacağını kestirmek mümkün
değil. Hiç beklenmeyen bir anda Rusya’da meydana gelen ihtilal, bir anda her
şeyi tersine çeviriyor ve Ruslar palas pandıras pıllarını pırtılarını
toplayarak alelacele Rusya’nın yolunu tutuyorlardı. Böylece Sovyet Blokunun
sıcak denizlere açılma hevesi de kursaklarında kalıyordu. Türk birlikleri de
bunların peşine düşüp kovalıyordu. Ancak çekilirken de ellerinden gelen ne varsa geri
koymuyor, yapabildikleri en acımasız katliamlarına devam ediyorlardı.
Tatvan’la Ahlat arasındaki Zığak Köyü (Sarıkum) o tarihlerde Ahlat’a
bağlıydı, Tatvan’da Ahlat’a bağlı bir köydü buradaki vahşet unutulacak gibi
değildi. Düşman tarafından yerlere ucu sivri demir kazıklar çakılmış, başta
hamile kadınlar olmak üzere, kadın, çocuk, kız ve yaşlı demeden insanlar
karınları üzerine bu kazıkların üzerine atılmışlardı. Kazıklar birçoklarının
karınlarından girmiş, sırtlarından dışarı çıkmıştı. Bu vahşet, tarihin kanlı
sayfalarındaki yerini alıyordu böylece.
İşgal sırasında Ahlat’ın Kırklar Mahallesinde mahsur
kalan 18 Türk Askerini Satı Kadın adındaki bir kahraman kadın pratik zekası ile
azgın Rus askerlerinin saldırısından kurtarmayı başarmıştı.
29 Haziran 1915 tarihinde başlayan kabus, 2 yıl 17 gün sonra 21 Şubat 1918 tarihinde
sona eriyordu.
Tarihin her döneminde paylaşılamayan bir sevgili
konumunda olan güzel Ahlat artık esaretten
kurtuluyordu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
ilaminal71@gmail.com