BAŞBAKANLIK MEMURU!..
Başbakanlıkta İlk Yıllarda |
Ernis Öğretmen Okulu’nu bitirmiş, Bolu’nun Mengen
İlçesi İlyaslar Köyü’ne öğretmen olarak atanmıştım. Babam her ne kadar da olsa, tayinimi Ahlat’a
çıkmasını istemiş olmasına karşın, adımın baş harfi olan ”İ” harfinden esinlenerek,
aynı harfle başlayan üç ili istemiştim.
Tayinim Bolu İli Mengen İlçesi İlyaslar Köyü’ne çıkmıştı. Baş harfi
tercihimi, il ve ilçe bazında olmasa da köy bazında tutturabilmiştim. Sevinç ve heyecanla
pılımı-pırtımı toplayarak zemheri bir kış gününde Tatvan’dan İlyaslar Köyü’ne varmak için trenle yola
koyulmuştum.
Sömestri tatili dönüşü olduğu için trende benden başka
Ahlatlı üniversite öğrencileri ile birlikte neşeli bir yolculuk
gerçekleştiriyorduk. Aynı kompartmanda bizlerden oldukça yaşlı bir bey daha
vardı. Sürekli okuyordu, ancak iyi bir gözlemciydi, bize fark ettirmemeye
çalışarak dikkatle bizi izliyordu. Yolculuğumuzun sonuna doğru bana birkaç soru
sorarak, bazı bilgiler edindi. Sonunda asıl amacını açıkladı. Beni çok
beğendiğini, boş zamanlarım olursa değerlendirip değerlendirmek isteyip
istemediğimi sordu, amacıma uygun olduğunu düşünerek kabul ettim. Bana adresini
verdi, trenden indikten sonra Bolu’ya gidebilmem için beni Ankara Rüzgarlı
Sokak’taki otobüs terminaline götürüp Bolu otobüsüne binmeme yardımcı oldu.
Yol yordam bilmediğim için, Mengen’e Ankara’dan gitmek varken, önce
Bolu’ya gitmiş. Oradan Mengen’e gelebilmek için bin bir meşakkatle
karşılaşmıştım. Oysa Ankara’dan Mengen’e gitmek çok daha kolaymış ki sonradan
öğrendim.
Mengen’e geldikten sonra İlyaslar Köyü’nü araştırdım,
gittikleri bir kahve olduğunu öğrendim, kahvedekilere İlyaslar Köyü’nü
sorduğumda, benim yeni öğretmen olarak geldiğimi hemen anladılar.
Meğer, İlyaslarlılar okullarının öğretmensiz
kalmasından oldukça rahatsızlarmış, Milli Eğitim Bakanlığına bizzat giderek okullarına ısrarla öğretmen istemişler ve atamayı yaptırıp, adımı öğrenmiş öyle köylerine
dönmüşler. Ben yeni öğretmenim diyince bana hemen adımı söylediklerinde şaşırıp
kalmıştım.
İlyaslar halkı öğretmene çok önem verdiklerini her
hallerinden belli ediyorlardı. Orada kaldığım birkaç aylık bir süre içinde
inanılmaz bir ilgi gördüm. Bu ilgi ve dostluk yıllar boyunca daha da gelişerek
devam etti.
Kış ortasında başladığım İlyaslar İlkokulu
öğretmenliği görevimden, okullar tatil olur olmaz, stajyerliğimi bile
tamamlamadan istifa edip Ankara’ya dönmüştüm.
Memuriyet Yıllarında |
Ankara’da Kızılay Ataç Sokak’taki Van Öğrenci Yurdunda
kalıyordum. Ankara’ya gelince ilk işim, Tatvan’dan bindiğim trende tanıştığım
Cemalettin Kantarcıoğlu’nu ziyaret etmek oldu.
Ulus Anafartalar Caddesindeki bürosunda beni sıcak
karşıladı, hemen o gün işe başladım. Ne yapacağımı bilmiyordum, “birkaç gün gel git ortamı izle sonra
konuşuruz” dedi.
Kütahya Emetli
İbrahim adlı bir üniversite öğrencisi
de orada çalışıyordu. Büro dışındaki işlerini yaparken beni de yanına
alıyor, Ankara’yı tanımama yardımcı oluyordu. İbrahim bir süre sonra Elektrik
Mühendisi olarak mezun olup ayrılmıştı. Bir daha karşılaşmak nasip olmadı.
Kent haritaları yaptıkları için Ankara’da sıklıkla uğradığı yerler İmar İskan
Bakanlığı’nın Necatibey Caddesindeki binası ile Konur Sokaktaki Harita Tersimat
Bürosu’ydu.ilk tanıdığım yerler.
Bir süre sonra
kent haritasının yapımı için
harita ekibi ile Bilecik’e gittik. Teknik ölçüm ve çizim işinde çok
başarılı oldum. İş sezonu bitince Ankara’ya döndük. Çizim işinde başarılı
olduğumu gören Cemalettin Bey, beni Harita Tersimat Bürosu’nda görevlendirdi.
Yaz aylarında arazide yapılan ölçüm ve çizimler kış
aylarında paftalara çizilerek harita haline getiriliyordu. Kısa sürede burada
da başarılı olunca artık bir kısım imtiyazları kullanmaya başlamıştım. Artık
pazartesi günlerini izin günüm olarak kullanmaya başladım. Pazar günleri tek
başıma çalışıyor, pazartesi günlerini de daha iyi bir iş bulabilmek için
çabalıyordum. Her kuruma, her bakanlığa iş ile ilgili başvurularda
bulunuyordum.
Bir gün, Başbakanlık’ta bir Ahlatlı’nın çalıştığını
duydum, hemen soluğu orada aldım, sordum soruşturdum makamına çıktım.
Adı Nusret Akdoruk, Ahlatlı, Başbakanlık Personel
Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyor.
Ahlat’ı hiç hatırlamıyor. Rus işgali sırasında
ailesini kaybetmiş, Devlet kimsesiz çocukları toplayıp Kayseri’deki Sübyan
Okulu’nda okutturmuş, iş güç sahibi yapmış, Nusret Bey’de onlardan biri, zeki
ve çalışkan okumuş, bu makama kadar yükselmiş.
Ahlat’ta akrabaları var, Saz Ailesi, hem de bizim kapı komşularımız,
onları sordu, anlattım, duygulandı. Yolu hiç Ahlat’a düşmemiş, ama içinde derin
bir sıla özlemi olduğu her halinden
belli. Beni çok iyi karşıladı, bir nevi özlem giderdi. Durumu anlattım, hemen
bana bir dilekçe yazdırıp işleme koydurttu. Birkaç gün sonra beni çağırdılar,
göreve başlatacaklardı, o dönem Başbakanlık Personel Genel Müdürü olan İsmail
Akay’ın beni görmek istediğini söylediler. Makamına girdim, bazı sorular
sorduktan sonra bana “Git aşağıda doktor
var, seni muayene etsin sonra gel.”
O dönem Başbakanlığın doktorluğunu, sonradan
Türkiye’nin “Londra Sağlık Ateşesi”
olan, ünlü kalp uzmanı Dr. Servet Yücel
yapıyordu.
Dr. Servet Bey, beni iyice muayene etti, sonra birkaç kez otur kalk dedi, dediklerini yaptım
tekrar
dinledi, ikna olmadı, kapıyı açtı, “koridorun sonuna kadar koş-gel” dedi, koşup
geldim, yeniden dinledi, şaşkınlık içindeydi, sonuçla ilgili olarak bana bir
şey söylemeden “tamam geldiğin yere git” dedi.
Üzgün bir vaziyette Genel Müdür İsmail Akay Bey’in
makamına döndüm, acı gerçeği Genel Müdür açıkladı: “Sen kalp hastasıymışsın, seni işe alamayız.”
Başımdan kaynar sular döküldü, tam işe başlarken bu da
nereden çıktı? Derin bir teessürle odadan çıktım, karşımda kırmızı halılarla
kaplı uzun bir koridor vardı, ucu görünmüyordu sanki, benim geleceğimin de
görünmüyor olduğunu düşündüm.
Binadan çıktıktan sonra, yüzüme çarpan soğuk hava,
daha sağlıklı düşünmemi sağladı. Üzülmesine üzüleyim de acaba işe giremediğime
mi, yoksa
kalp hastası olduğuma mı üzüleyim bilemedim.
Süleyman Demirel ile... |
O yıllarda yeni açılan ve Türkiye’nin değil Ortadoğu’nun ve Balkanların
en mükemmel hastanelerinden biri olduğu söylenen Hacettepe Hastanesi
geldi aklıma. O üzüntüyle kendimi Hastanenin Kalp Hastalıkları Bölümü’nün
önünde buldum. Genç ve yakışıklı bir doktor karşıladı beni, durumum sordu
anlattım. Hemen beni odasına aldı, muayene etti, yandaki arkadaşlarını çağırdı,
onlara da dinlettirdi. Sonuçtan iyice emin olmuştu, başladı benimle şakalaşmaya.
“Eee başka ne dedi?.. şeklindeki
ifadelerle benim stresimi gidermeye çalıştı. Yumuşak tavırları beni
yüreklendirmişti, “o zaman bana sağlıklı
olduğuma dair bir rapor verebilir misiniz?” şeklindeki sorumu ikiletmeden
yazıp imzalayıp elime tutuşturdular. Sevinçten havalara uçuyordum, hızlı
adımlarla çalıştığım büroya döndüm, sakin bir odaya geçip, elime bir kaligrafi
kalemi ve bir beyaz kağıt alıp yazmaya
başladım:
“Sayın
Süleyman Demirel
Başbakan-Ankara
Anadolu’nun
en ücra köşelerinden birinden Ankara’ya okumak için gelmiş fakir bir ailenin
çocuğuyum. Ailemin beni okutma gücü olmadığı için kendi çabamla okuma
durumundayım. Bunun için çeşitli kurumlara başvurarak bir iş bulmak zorundayım.
Başbakanlık’ta
beni işe alacaklarını söylediler ancak sağlık muayenesi için doktora gönderiler
ve doktor kalp sorunum olduğunu belirterek
işe alınamayacağımı bildirdi. Bunun üzerine Hacettepe Hastanesi Kalp
Bölümü’nden aldığım ve ekte sunduğum raporda bunun gerçek olmadığı belirtildi.
Bu durumda içine girdiğim zor durumdan
kurtarılmam için gereğinin yapılmasını saygılarımla arzederim.
Efendim.”
şeklindeki
ifadelerle durumumu anlatmaya çalıştım.
Yazdığım mektubu beyaz bir zarfa koydum, üstüne; “Sayın Başbakan tarafından
açılması ricasıyla” ibaresini yazarak
bunu da sarı bir başka zarfa koydum ve üstüne “Sayın Süleyman Demirel-Başbakan-Ankara” yazıp iadeli taahhütlü
olarak postaya verdim.
Başbakanlık Müsteşarı Hasan Celal Güzel ile... |
Kızılay Ataç
Sokak 52 numaralı apartmanda bulunan “Van Erkek Öğrenci Yurdu”nda kaldığım
için buranın adresini vermiştim. Konur Sokak 10 numaralı apartmanda çalıştığım
için öğlen tatili aralarında çok yakın bir mesafede olan Van Öğrenci Yurdu’na
geliyor, bir süre burada bekleyip, bana bir cevap gelip gelmediğini kontrol
ediyordum.
Bir Cuma günüydü ben yurdun kapısında beklerken bir
postacı şimşek gibi yurdun bahçe kapısından hızla içeri girdi, ben de hemen
arkasından koştum acaba bana mı geliyor dercesine.
Gerçekten de Postacı bana geliyormuş, elime sarı bir
zarf tutuşturdu ve defterindeki bir yeri imzalamamı istedi, imzaladım gitti.
Heyecanla zarfı açtım, Başbakanlık Müsteşar Vekili rahmetli Muslih Fer imzalı
yazıda; “Acele olarak Başbakanlık
Personel Genel Müdürlüğüne gelmenizi
rica ederim.” ibaresini görür
görmez, sarı zarf elimde koşarak
Babakanlığın yolunu tuttum. Personel
Genel Müdür Yardımcısı Nusret Akdoruk Bey’in odasında soluğu aldım. Beni görür
görmez soğuk bir eda ile “haa geldin
mi?” diye sordu. Biraz soluklandıktan sonra Nusret Bey bana; “Genel Müdür Bey seninle görüşmek istiyor.”
dedi. Anladım gene bir aksilik var. İçimi bir korku kapladı, “acaba bu sefer ne gibi bir engel
çıkaracaklar?” diye ödüm koptu.
Gene beni Personel Genel Müdürü İsmail Akay
Bey’in odasına çıkardılar. Korkak ve
çekingen bir tavırla, titreyerek ne diyecek diye beklerken, korktuğum başıma
geldi.
-Sen beni
şikayet mi ettin?
-Hayır
efendim ben kimseyi şikayet etmedim, sadece hakkımı aradım.
-Hadi
bakalım git Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesinde göreve başla.
26.02.1969 günüydü,
Başbakanlık Merkez Teşkilatı’nda Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi’nde
Başbakanlık Memuru olarak göreve başladım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
ilaminal71@gmail.com