BİTLİS’İN
ULULARI
DR. KASIM
KÜFREVİ
1920-1992
Prof. Dr. İsmet KAYAOĞLU
Dr. Kasım KÜFREVİ |
1920
yılında Bitlis’te doğan Kasım Küfrevi, Şeyh Abdulbaki Küfrevi’nin oğludur.
Küçük yaşlarda babasından dini bilimlerde dersler aldı. İstanbul Erkek Lisesini
bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Ailesinin mensup olduğu Nakşibendilik tarikatı
konusunda “Nakşibendiliğin Kuruluşu ve
Yayılışı” adlı bir doktora tezi yaptı (1949).
Küfrevi ailesi soyadını Siirt’in Kufra
köyünden alır. Akademik hayatı terk ederek 1950’de Demokrat Parti’den milletvekili
seçildi. 27 Mayıs 1960 ihtilaline kadar Ağrı milletvekilliği yaptı. Yassıada’da
yargılandıktan sonra beraat etti. Kısa bir aradan sonra, 1964’te siyasi hayata
dönerek 1980 ihtilaline kadar parlamenter oldu. Fakat bilim hayatını terk
etmedi. 1950’lerde Ezher Üniversitesinin düzenlediği bir ilmi toplantıda
verdiği cevaplar dikkati çekmiştir. Ünlü alim Zahid el-Kevseri, ona
hayranlığını belirterek kendisine geleneksel diploma olan bir icazet vermiştir.
Üzerinde durduğu Nakşilik tam bir mistik
(tasavvufî) tarikattır. Derviş tarikatları içerisinde en tutucu bir tarikat
olarak sayılır. İbadet ve zikire çok önem verirler. Nakşibendiliğin bir kolu
olan Halidiye, Doğu illerinde Şafi’ler arasında yayılmış ve tutunmuştur. Zikir
esnasında dünya ile ilgili her şeyden arınılarak temiz giysiler giyilerek,
kıble yönünde, gözler yumularak rabıta yapılır. Yani mürşidin yüzü, iki kaş
arasında farz edilerek 20 kere istiğfar, sonra bir Fatiha, üç İhlas okunur ve
sonra sesli olmamak üzere, Allah’ın razılığını dilemek suretiyle Allah adı
belirli sayılarda anılır.
Arapça, Farsça, Kürtçe, Fransızca,
İngilizce ve Almanca bilen ve çok sayıda araştırmaları bulunan Kasım Küfrevi
03.12.1992 tarihinde vefat etti. Vasiyeti üzerine Eyüp Sultan Kabristanı’na
defnedildi (Küfrevi mad. T. Diyanet Vakfı İslam Ans.).
Kendisiyle yapılan röportajda şöyle
diyor: “Bitlis’te bizim ailemizde, Türkçenin değişik bir şivesi konuşulur.
‘Bitlis Türk Ağzı’ diyebileceğimiz özel bir ağız vardır.”
“Hiçbir Doğulu aile, Kurtuluş Savaşında
Batıdaki aileden daha az şehit vermemiştir. Türkiye Cumhuriyeti bu milletin tüm
evlatlarının ortak eseridir. Bu eserin elde edilmesinde, din adamları Atatürk’e
sürekli destek olmuşlardır. Bu desteği sağlayanlardan rahmetli dedemin Mustafa
Kemal Atatürk’ten aldığı beş mektubu orijinalleriyle birlikte muhafaza
ediyorum.” (İlhami Nalbantoğlu, Kasım Küfrevi’nin Ardından, Ankara, 1994)
Kasım Küfrevi'nin Ardından Kitabı |
Atatürk’ün bu aileyi önceden tanıdığı
kuvvetle muhtemeldir. Yazdığı Hatıra Defterinde şu satırlara yer verir:
“…Öğleden evvel saat 10’da El-Şeyhuttani el-Halidi Mehmed Efendi
el-Nakşibendi-i Küfrevi’nin Kızılmescid Mahalinde türbesini ziyaret ettim.
Küçük bir türbe şeyhin merkadı vardır. Şeyhin merkadının örtüsü sırma işlemeli,
yakut, elmas gibi taşlarla müzeyyen, diğer merkad dahi sırma işlemeli,
örtülüdür.”
Atatürk şeyhlerin Bitlis’teki güç ve
etkilerini bilerek Şeyh Abdulbaki Küfrevi Efendiden yardım istemiştir.
Gönderdiği 24 Ağustos 1920 tarihli mektupta “…Zat-ı âlileri gibi vatanperver
dindaşlarımızın vatani ve fedakârane olan yardım ve hizmetleriyle vatanımızın
ve hilafet makamımızın kurtuluşuna matuf meşru mesaimizde ergeç başarıya ulaşma
hakkında kanaatım sarsılmaz.” (A.Kardaş, Bitlis ve Çevresinde İz Bırakanlar.
G.Ü. Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004, s.74)
Abdulbaki Efendi 5 Şubat 1921 tarihinde
savaş sırasında tahrip edilen tekkesinin tamir masrafları ve kendisinin geçimi
için bir miktar tahsisat bağlanması amacıyla Maliye Vekaletinden talepte
bulunmuştur. Abdulbaki Efendi sahip olduğu ev, tekke ve tarım alanları işgal
esnasında uğradığı tahripler yüzünden kazanç sağlamaya müsait değildi. Bu
nedenle kendisine Maliye Vekaletince 3000 Lira maaş tahsis edilmiştir.
Öyle anlaşılıyor ki Kurtuluş Savaşı
esnasında ve sonrasında Bitlis’ten yeni devletin kurucularına yeterli destek
gelmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
ilaminal71@gmail.com