4 Temmuz 2020 Cumartesi

15 YIL ÖNCE AHLAT GAZETESİ, BİTLİS'E YAZIK DEĞİL Mİ?, OKTAY EKİNCİ, AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI,

  15 Yıl Önce Ahlat Gazetesi
                                                      EKİM  2003  SAYI  35
   BİTLİS’E YAZIK DEĞİL Mİ?
                                                                               Oktay EKİNCİ
   Gen hafta sonu, Doğubayazıt Kaymakamlığı’nın ev sahipliğiyle yapılan “Tarih, Kültür ve Sanat Sempozyumu”ndan bir gün önce Metin SÖZEN, Oktay BELLİ ve Doğu’nun en usta sürücüsü Mustafa ALÇIN ile birlikte Bitlis’e uğradık…
      12 Eylül 2003 sabahı, Van’dan yola çıkıp tarih boyunca “Anadolu’nun Denizi” olmanın gizemini taşıyan Van Gölü kıyısından Akdamar’ı seyrettikten  sonra 2235 metredeki “Kuzgunkıran Geçidi”ne tırmandık.
Ahdamar Adası
      Batıdan gelen yağmur bulutlarını buradan Van’a geçirmeyen aynı dağların arasındaki ünlü tütün tarlalarını da Bitlis İli’ne armağan eden iklim değişikliğini, doğanın yeşil örtüsüne hayran kalarak yaşadık.
      Yeniden deniz kıyısına inerek Tatvan’a vardığımızda ise artık 25 km kalan Bitlis’e kavuşmak üzere  olmanın heyecanı doruktaydı…
      Geçmişin bu soylu ve muhteşem kentiyle bir kez daha kucaklaşmanın heyecanı öyle kısa sürdü ki, daha kente girer girmez bir garip olduk ve ayrılana kadar da içimiz daraldı…
      Kentin kurulduğu derin vadiyi yaratan Bitlis Çayı  tarih boyunca Doğu Anadolu ile Güneydoğu Anadolu uygarlıkları arasındaki yegane “ulaşım ve taşınma yolunu” sağlamanın gurunu bile çoktan unutmuş görünüyor…
      Antik çağlar bir yana, 1085’te Melikşah’ın Selçuklu’ya kazandırmasına kadar Arap ve Bizans uygarlıklarıyla bezenen, Dilmaçoğlu Beyliği’ni ağırladıktan sonra da 1540’lardan sonra Osmanlı kimliğiyle vadiyi süsleyen Bitlis, 1230’lardaki Moğol yağmasından bu yana ikinci büyük tahribatını da sanki şu son “apartmanlaşma talanıyla” yaşıyor..
       O kadar ki, örneğin 2700 yıllık Urartu temelleri üzerinde yükselen ve Büyük İskender’in  komutanlarından Badlis’in İ.Ö.332’de inşa ettiği “Bitlis Kalesi” bile artık adını verdiği kentten herhalde “nefret” ediyor olmalı…
      Çünkü, azman ve çirkin betonarme binalar güzelim tarihi vadiyi doldurmakla kalmamışlar. Bitlis Çayı’nın imi kolu Rabat ve Kosur’un birleştiği yerde, anıtsal bir kayalık üzerinde yer alan görkemli “içkale” surlarına bile “yaslanarak” yükseliyorlar…
Ünlü Mimar Oktay Ekinci
      Aynı vadide, yine Bitlis’in dünyadaki en güzel “köprüler kenti” olarak nam salmasına neden olan “akarsu güzergahı”da benzer apartmanlar tarafından çoktan “yok edilmiş” durumda…
      Bu çayın ve eski köprülerin “kent kültürü ve yaşam kaynağı” olduğunu önemsemeyip, korumak yerine betonla kaplayanlar; berbat ve kimliksiz birçok katlı yapılaşmayı da “tam üzerinde” gerçekleştirmişlerdir.
      Şimdi sular bu binaların altından geçerken, yer yer üzeri açık kalan boşluklardan “Bitlis Çayı”nı sadece “çöp ve mikrop kanalı” olarak seyrediyorsunuz.
      İşte bu yürek burkan görüntü içinde yolumuzu şaşırıp, “dönülmez” işaretini de göremeyince, “ters yöndesiniz” diyerek “yasal işlem” yapmaya hazırlanan trafik polisine ister istemez dedim ki: “Bu kentin neresi düz ve yasal ki?..”
      Örneğin, “dere üzerindeki” apartmanlar acaba hangi tapu ve hangi ruhsatla yapılmış?..
      Tarihi kale duvarına “abanan”, eldeki son anıtsal yapıları kuşatan, ünlü “Bitlis’te Beş Minare”
türküsüne de ilham veren tarihi cemileri bile gözden tümüyle ırak kılan bu apartmanlar, hangi “çağdaş planlama” anlayışının ürünüdür?..
     
Tarihi Dokuyu Bozan Plansız Yapılanma
Bu soruları da merak ederek Hükümet Konağı’na girdiğimizde ise aynı pislik ve bakımsızlığın “diz boyu” olduğunu görüyoruz.
      Devletin kente “örnek” olması gereken bu en önemli binasında, “Valilik” bölümü dışındaki tuvaletler bozuk; lavabolar tıkalı ve ağzına kadar kirli su dolu; ortalık ise ilkel ve rezalet bir halde…
      Bitlisliler kimlik değerlerinden galiba bir tek “büryan”ları ile büryan suyuna pişirilen “avşor” adlı sebze türlüsüne değer veriyorlar…
      Eğer onları tadıp ta açlığımızı “yerel lezzetle” gidermiş olmasaydık, bu yazı daha da ağır olacaktı.
      Yazık değil mi bu “efsanevi” kentimize?...
        
      Oktay EKİNCİ, Aslen Karslı Türk mimar, öğretim görevlisi, Mimarlar Odası eski genel başkanı.
      Kars Ardahan Iğdır Siyasal Birikim Gazetesi Köşe yazarı. Ekinci, Cumhuriyet gazetesinde Çed Köşesi adlı köşenin yazarıdır.  Ahlat Gazetesi’nde yazıları yayımlandı
      Oktay Ekinci, 1952 Yılında Balıkesir’de doğdu,  15 Ekim 2013 tarihinde , İstanbul’da aramızdan ayrıldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ilaminal71@gmail.com