VAN
GÖLÜ’NDE DENİZ BAYRAMI
O gün
erkenden kalkılır hazırlıklara başlanırdı. Birazdan iskeleye vapur yanaşacak,
yaşlısı, genci, çoluğu çocuğu, esnafı bakkalı, kentin tüm insanları vapura doluşacak ve erkenden Tatvan’da
yapılacak “Deniz Bayramı”na göl
üzerinden gidilecek.
Büyük bir itiş-kakış’ın ardından vapura
binebilenler, binemeyenler, kaçıranlar, çocuğunu bindirip kendisi binemeyenler,
iskelede kalanlar yok değildi. Kalanları da üstü açık tentesiz kamyonlar
taşıyordu Tatvan’a.
Yüz Metre Sürat Yarışları Başlıyor |
Temmuz’un birinci gününün “Kabotaj Bayramı” olduğunu, “Kabotaj”ın ne demek olduğunu o
yıllarda kimse bilmediği gibi, kimsenin de umurunda değildi. Varsa, yoksa yüzme
yarışlarıydı önemli olan. Bunun da bir nedeni vardı elbette. Yapılan tüm yüzme
yarışlarının birincileri, ikincileri hatta üçüncüleri bile bu kentin gençleri
tarafından kazanılıyordu.
Bu yarışları kazanan gençler, bölgede
ünlerine ün katıyorlardı. Kent halkı öylesine önemsiyordu ki bu yarışları
olayını, tüm kent işini gücünü bırakıp bir sel gibi Tatvan’a akıyordu.
O gün koca kentte, birkaç yaşlı,, birkaç
esnaf, birkaç köylü dolaşıyordu ortalarda. Kent bütün sessizliği ile akşam
dönüşü ile kimin hangi yarışı kazandığı haberleri ile yaşanmış olayların
öykülerini merak ediyordu.
Genellikle geç saatlerde dönüldüğü için
bu öyküler ister istemez ertesi güne sarkıyordu.
İki iskele vardı Tatvan’da, ikisi
arasındaki mesafe de 50 metreydi. Yüzme yarışlarının tek kulvarıydı, sürat
yarışları için gidiş-dönüş, mukavemet yarışları için iki gidiş dönüş,
kurbağalama ve sırtüstü yarışları için ise sadece gidiş yapılıyordu.
Yapılan tüm yarışların bütün
derecelerinin favorileri Ahlatlı gençlerdi. Sonuçlar farklı olmuyor, favoriler
yarışları kazanıyordu. Bir tek yarış vardı ki bunu Ahlatlı gençler bir türlü
kazanamıyorlardı, yağlı direk yarışıydı bu.
Dört metre uzunluğunda bir direk
iskelenin üzerinden denize paralel olarak uzatılıyor, üzerine kalınca gres yağı
sürülüyor, direğin ucuna da şanlı bayrağımız takılıyor. İskelenin üzerinden
koşarak gelinip bayrak alınmaya çalışılacak, bayrağı alan yarışı kazanacak.
Oldukça zor ama gençler için bir cesaret ve zeka yarışı.
Ahlatlı Yüzücü Gençler Bez Mayolarıyla Toplu Halde |
Bu yarışı Tatvanlı gençler kimseye
kaptırmıyorlar. Bir başka yarış da ördek yakalama yarışı. Bir ördek suya
bırakılıyor, tüm yarışmacılar ördeği yakalamaya çalışıyorlar, zavallı ördek her
yandan yolları kesilmiş olarak çırpınıp kurtulmaya çalıştıkça gençler
saldırıyorlar, sonunda yorulup kendisini şans kimden yana ise onun ellerine teslim ediyor.
Yarışların ardından ödül töreni başlıyor.
Kazananlara ya bir kalem, ya bir çorap ya
da bir atlet veriliyor, o günün bütçe koşullarında. Burada asıl olan ödül
değil, kazanılan yarıştı kuşkusuz ve tüm yarışları Ahlatlılar kazandı övgüsü.
Yarışan, yorulan, acıkan gençlerle,
saatlerce o kızgın güneşin altında yarışmaları seyreden halk, yarışlar
sonuçlanır sonuçlanmaz soluğu kentin lokantalarında, çay ocaklarında,
bakkallarında alıyor. Bu tür yerler yılda bir kez yaşadıkları bu olağan dışı
durum karşısında, almış oldukları tüm önlemlere karşın hizmette beklenilen
randımanı gösteremiyorlar.
Saatler alıyor aşırı miktardaki
müşterileri doyurmak. İlave mönüler
hazırlamaları da yetmiyor, çoğu insan aç kalıyor, yiyecek bir şey bulamıyor.
Lokantalar yemeklerini, fırınlar
ekmeklerini, bakkallar bisküitlerini tüketiyorlar bu deniz bayramında.
Yağlı Direkten Bayrağı Alma Yarışı |
Günün akşamı vapurun kalkış saatine kadar
olan kısmı ise ya kentin çarşısını ve sokaklarını gezmekle ya da o gün
oynanacak Tatvanspor-Bitlisspor futbol maçını izlemekle geçiyor. Vapurun kalkış
saatine yakın uzun uzun çalan düdüğü, adeta yetişmeyen kalır uyarısı yapıyor.
Bir hücumdur başlıyor 2 Nisan adlı vapura, binemeyenler de, yetişemeyenlerde
olmuyor değil.
Yorgun geçen gün, uzun süre güneş altında
kalmanın ödülü de güneşten yanmış kıpkırmızı suratlar, derisi soyulmuş burunlar
olur ve günler boyu canlılığını korurdu.
Deniz bayramı tefrikaları ertesi günün
sabahıyla birlikte dilden dile dolaşmaya başlardı. Kim kimi nasıl geçmiş, kim
yarışı nasıl kazanmış, kim iyi, kim değil, sürüp giderdi, bir sonraki yıl
yapılacak deniz bayramına kadar.
Yılda bir kere bile olsa, bu sosyal
etkinlikle, gençler enerjilerini atmak, güçlerini göstermek, yeteneklerini
sergilemek için bir fırsat buluyorlardı. Ama burada üzerinde durulması gereken
ilginç bir husus vardı. Bir kentin tüm gençlerinin bir spor dalında
sergiledikleri üstün bir toplu başarı…
Bu başarı öyküsünü devletimizin ilgili
kuruluşlarına bir türlü anlatamadık. Bu kentin gençlerinin yüzmeye karşı aşırı
bir yetenekleri ve ilgileri var.
Ülke olarak hemen her alanda tüm dünyaya
sesimizi duyurduk, bir yüzme sporunda bunu başaramadık. Ahlat’tan bu yetenekli
sporcuların performanslarını artırmak için buraya bir kapalı yüzme havuzu
yapamadık. Çok mu zor ya da pahalı, merak ediyoruz, acaba Gençlik ve Spor
Bakanımız bu konuda ne düşünüyorlar?...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
ilaminal71@gmail.com