7 Ağustos 2017 Pazartesi

"İŞTE AHLAT!.." İlhami NALBANTOĞLU

İŞTE AHLAT!..
İlhami NALBANTOĞLU
            Beş-altı yaşlarınızdayken ağabeyle- riniz tarafından Ahlat iskelesi’nin ucundan denize atılmak suretiyle yüzmeyi öğrendiyseniz, ilk öğrenimizi Ergezen İlkoku’nda, orta öğreniminizi Ahlat Ortaokulu’nda gördüyseniz, ilkokula başlarken Bizim Berber İdris Bayındır veya  Berber Süslü Memet tarafından alabroz traş edildiyseniz, Sertli Şıh Abdurahman Efendi tarafından sünnet edildiyseniz,ilkokuldayken Keyfo’nun gumsuklarını yediyseniz, deleme atma yarışlarına katıldıysanız, kayış, colli, uzun eşek ve tekme atma oyunlarından nasibinizi aldıysanız, kışın damların karını süpürdükten sonra, süpürdüğünüz karların üstüne atlayarak damdan indiyseniz, uşgun toplamak için Uludere’ye, süpürge otu toplamak için Merdem Baba’ya gittiyseniz, Yurttaş’ın ünlü bando takımının çaldığı marşlar tüylerinizi diken diken ettiyse,  her yıl Tatvan’da yapılan Deniz Bayramı’nda yağlı direk hariç tüm yarışları kazanmanın keyfine vardıysanız, Dondurmacı Hasan’ın dondurmaları ile Cafer Usta’nın taskebap ya da kızartma’sını yediyseniz, Demirci Hanifi Usta’nın şakalarına maruz  kaldıysanız, Kunduracı Mustafa Usta’nın  gaz bombardımanlarını duyduysanız, Acem Celal ile Gardiyan İsmail’in ezan okuma yarışlarına tanık olduysanız, Dunuslu Hamdi’nin asortik mağazasından elbise ya da ayakkabı aldıysanız, Kasap Musa Dayı’nın dükkanında et kuyruğunda beklediyseniz, Kulaksızlı Halil Demir’in ilk kez Ahlat’a getirdiği barakasından kuru yemiş aldıysanız, Salih Gago’nun “işte yooo” larını anımsıyorsanız,   Yunus’un Şevket’in dükkanından 25 kuruşluk şekerli leblebi aldıysanız, Toso Ahmet’in yaz kış demeden her gün denize girdikten sonra çarşıya geldiğini biliyorsanız, Terzi Kadri’nin bayramlık elbiseleri yetiştirmek için sabahlara kadar ağzında sigarası ile çalıştığını gördüyseniz, Haco’nun (Naci Akpolat) gemi gözden kaybolduktan sonra atlayıp saatler sonra yüzerek  iskeleye döndüğünü gördüyseniz, Çelebi’nin geminin geliş ve gidişlerinde iskeleye kimseyi sokmadığına tanık olduysanız,  Yam Çayı’na, Karga Çayı’na ya da Sor Çayı’na  dünyada bir benzeri olmayan İnci kefali  avlamaya gittiyseniz, Nemrut Dağı’na oduna gidip dünyanın en kıymetli ağaçlarından olan Tik ağacı ya da ak kavak ağaçlarını kesip kesip getirdiyseniz, Sütey yaylasına ot biçmeye, Garmuç, Karga ya da Sor değirmenlerine un öğütmeye gittiyseniz,  Akro Mecit ile Delco Şevket’in Kavuklu ve Pişekarvari atışmalarına tanık olduysanız, Muhtar Abdurrahman’ın  siyasi krizleri çözmede etkili bir araç olan gobbal’ını yediyseniz, Halit Hoca’nın  Yumarı Cami’de 20 dadikada kıldırdığı jet hızıyla  teravih namazlarını  eda ettiyseniz, Aydi Bey’in beyaz atıyla nasıl şaha kalktığını gördüyseniz, ineğinizinün, öküzünüz, ya da bizzat kendinizin hasta olduğunda  soluğu Abdullah Nalbant Usta’nın kapısında aldıysanız, maç yapmak, müsamere vermek üzere, 50-60 kişiyle Osman Teker’in kamyonunun kasasına tıkış tıkış doluşup Malazgirt’e gittiyseniz, tartışmalı skorların sonunda Elcevaz (Adilcevaz) maçları sonrası taşlı, sopalı kavgalara girdiyseniz,  bölgenin tek radyo doktoru Hikmet Sayın’a radyonuzu tamir ettirdiyseniz,  elektrik ile ilk tanışmanızda evnizdeki sıva üstü tesisatinizi Ali Usta’ya yaptırdıysanız,  kap-kacğınızın kalaylama işlerini Kalaycı Hüyeyin Usta’ya yaptırdıysanız, Kalaycı Ahmet’in bisikletini saati bir liraya kiraladıysanız, Cevdet Horasan’ın otobüsü ile Ahlat-Bitlis arasını bir günde (şimdi 40 dakika) gittiyseniz, sırf laf olsun diye  Postacı Sıddık’a “mektup var mı” şeklinde bir soru yöneltip yanıtını küfür olarak aldıysanız,  Çöpçü Mendoh’un “Öyle diyorlar Kaymakam Bey’  atasözüne tanık olduysanız,  Dellal Yaşar’ın “Pire Masalları” içeren tanıtım ilanlarını duyduysanız, Cüce Hikmet’in Ahlat’ın rakipsiz jokeyi olduğunu biliyorsanız,  Cüce Mevlüt’ün Bitlis’ten transfer ünlü bir manav olduğunu gördüyseniz, Kahveci İhsan’ın kendine özgü çay demleme sitili ile ve çaldığı Türk Sanat Müziği plakları eşliğinde  müşterilerini mest edip derin hülyalara daldırdığını gördüyseniz, Defçi Abdi’nin özellikle hanımların gönüllerinde taht kurduğunu, Fırıncı Emin’in aynı zamanda politikayla ilgilendiğini, politik konuşmalarına kekeleyerek yaptığını, Aziz’in Kahvesi’nde kesif duman altında nasıl Aznif oynandığını gördüyseniz, parkın hemen altında  kurulan Halkacı Çadırı’na kimselere çaktırmadan nasıl gidildiğini, iskeleden  Tilkiler Deliği’ne yüzerek nasıl gidilip dönüldüğünü biliyorsanız, gece evden kaçıp taya’da sabahladıysanız, Ahlat’ın  A milli kalecisi Gade Hoca’nın (Necati Koca),  B milli  kalecisi Azmi’nin (Azmi Ergezen), amatör küme kalecisi Gadaş’ın (Ahmet Koca) unutulmaz maçlarını izlediyseniz, bölgenin yüzme şampiyonu Naci’nin (Naci Akpolat) tacının Mustafa Vangöl’e kaldığını  biliyorsanız, Tilki’nin (Mehmet Akyıl) yalın ayak attığı gollerin hala bir benzerinin görülmediğini, Kahveci Yaşar’ın gece yarısından sonra fal seanslarına başladığını,  Zebzeci Abbas’ın manav dükkanında  kadayıf sattığını,  Şehmus Usta’nın taş ustalığında ölümsüz eserler bıraktığını, Tahsin Kalender Usta’nın taş ustalığının son temsilcisi olduğunu, Şerif Akpolat’ın yeni yapılan binalara “tirindi” çıkarmakta üstüne kimsenin yetişemediğini,  Yunus’un Şevket’in mavi kaplı şiir defterinin kimin eline geçtiğini, Topal Muzaffer’in çıkardığı Ahlat Gazetesi’nin Ahlat’ın ilk gazetesi olduğunu, ilk kez Ahlat’a getirdiği sinema ile bir ilke imza atarak devrim yaptığını, Kerimin Çilesi filminin aylarca vizyonda kaldığını, yerini sonradan “Azo” ya bıraktığını biliyorsanız,  Halkevi binasının büyük sahnesinde zaman zaman temsillerin oynandığını arada bir de Karagöz-Hacivat gösterilerinin yapıldığını biliyorsanız. Kaymakam Mecit Sönmez’in gençleri kahvehanelerden birer birer çıkarıp kavak ekmeye götürdüğünü, Kaymakam Hüseyin Avni Uzun’un bölgede kimseler festival nedir bilmezken “Ahlat Şenliklerini” başlattığını, İsa Efendi’nin Encümen Üyeliğini, Maruf’un ince saz konserlerini, Vali’nin yeşil Chevrolet’ini, Resul Çavuş’un Kore dönüşü Yurttaş’ın Bando takımıyla görkemli karşılanışı ve evine kadar omuzlarda taşındığını gördüyseniz, İmamoğlu İbrahim’in kahvesinde teravihten sahura kadar tombala oynandığını, Halıt’ın kahvesinde zaman zaman konserler verildiğini bunlardan en ünlüsünün Aşık Davut Sulari konseri olduğunu biliyorsanız, Ahlat’ta bulunmayan Avrupa çay bardakları ve gaz lambası camlarını almak için Harabaşehir Çarşısındaki Şemsettin Koçak’ın dükanının yolunu tuttuğumuzu, Karga Çayı’ndan geçerken kağnıların suya kapılıp metrelerce südüklendiğini gördüyseniz, Baraka Memet’in barakasındaki hayalet radyoyu dinledinizse, Terzi Ahmet ile Kuyumcu Ahmet’in define arama maceralarını, Hacer’in Şevket’in iri yarı cüssesiyle küçük atının üzerindeki heybetli duruşunu gördüyseniz, Ayaz’ın rahvan at tutkusunu,  Osman Teker’in ünlü Henchel kamyonundan sonra edindiği son model konforlu minibüsü ile Tatva-Ahlat seferlerine katıldıysanız, kış aylarında on günden fazla kapalı kalan yollar açıldıktan sonra 30 günlük gazetenin toptan geldiğini biliyorsanız, Ahlat Şenliklerine katılmak için genel Erzurum Folklor Ekibi ve sanatçılar Mükerrem Kemertaş, Raci Alkır gibi sanatçılarla doyumsuz anlar yaşadıysanız, ramazan geceleri Laz Memed’in davulu ve Lazca melodileri ile sahura katlıysanız, Simsar Selim’in tiril tiril beyaz gömleklerini, Dızzıgın Yaşar’ın yanık sesiyle söylediği türkülerini, Dızzıgın Niyo’nun ünlü şiirini “bir ay doğar kınarsız, niye meni gınarsız, ele bi ah çekerem, cümle alem yanarsız” kendi sesinden dinlediyseniz, Yahoların Abdurrahman’ın öküzlerin alınlarındaki dağdağanları, “Çok Sesli Yar Kardeşler Orkestrası”nı, Gando’nun Osman’ın keskin zeka ürünü esprilerini, Cığcığ Celil’in her derde deva muskaları ve  tarihi göbek yazıtlarını,  Gomo Sıdığın iştah açıcı yemek seanslarını, Dr. Nurettin ile Turan Kazgöl’ün edebi atışmalarını, Bale Yavuz’un Van Gölü mehtabındaki seranatlarını, Cafer’in Ali’nin dudağındaki sönmeyen sigarasından arada bir yemeklere düşen sigara küllerini, Dırtık’ın Bekir’in bitmek bilmeyen renkli pazarlık enstantanelerini, Aslı’nın Ahmet’in tipiye tutulup saatlerce nasıl donmadan kaldığının sırrını,  Ziya Hoca’nın spontane olarak bestelediği  Aslı’nın Ahmet geldi, babana rahmet geldi adlı türküsünü biliyorsanız, Aşçı Nusret Usta’nın kuzu doldurma ve kızartmasının püf noktalarını, Ali Koca’nın av maceraları yüzünden 50’sinden sonra evlenmeye fırsat bulabildiğini,  İmamoğlu Coşo’nun  ile kavga ederken çarşının içinde gazeteye sarılı değrek ile dolaştığını, İlhami Nalbantoğlu’nun 1990 yılında tek başına gençlerle birlikte Ahlat Kültür Haftasını başlattığını, Durak Usta’nın şifreli küçük ahşap kasalarını, Duran Usta’nın el işi tarım aletleri üretimini, Memet Özyurt Usta’nın ihraç malı mobilyalarını, Höko’nun  meyhanesini, Erbabi’nin sigara jelatininden yapıp uzaya fırlattığı uzay araçlarını, Koç-Horasan-Sayın konsorsiyumu olan Philips mağazasını, Mevlüt Aydoğan-Sıtkı Sayın ezeli ve ebedi,  ben daha iyi hizmet ederim yarışmasını, Sıtkı Sayın’ın Türkiye’nin en genç Belediye Başkanı olduğunu ve 20 yıl, Mevlüt Aydoğan’ın  ise 15 yıl başkanlık yaptığını, aşağı-yukarı çarşı savaşlarını, Prof. Dr. Haluk Karamağaralı’nın bitmeyen Ahlat kazılarını, Tarık Akan-Ayşegül Aldinç ve Taşların Sırrı adlı  ilk yerli diziyi, Eskici Hamza, Arabo, Garmuçlu Rüstem, Sorlu Reco, Geçi İsmail, Demir Hindi İsmail, Sofi Gro’nun Mındılo, Şamo, Simsar Nazım, Numan Usta, Mecit Usta, Dr.Nuri, Dr.Nevzat, Dr.İsmail, Tahir Nejat Gencan, Muzaffer Sayın,  Kavalcı Recep ve daha  nice nice iz bırakmış  diğer Ahlatlıları tanıyorsanız, son olarak Ahlat’ın ünlü özdeyişi olan “Men üç dört kızanla ezemgilden dem sermekten gelirdim, bergonun üstünde cahıl gızlar donk gurmuş şortuk tohillardi, men Gülo’yu orda gördüm gözüm düşdi.” günümüz Türkçesiyle “Ben üçdört delikanlı ile teyzemlerden buğday kurutmaktan geliyordum, toprak duvarın üzerinde genç kızlar baş başa vermiş yelek örüyorlardı, ben Güllü’yü orada gördüm aşık oldum.”  tekerlemesini biliyorsanız…
Siz kesin Ahlatlısınız…
            İşte  tek cümlede Ahlat!.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ilaminal71@gmail.com