ÜSKÜDAR’IN
EZANLARI
İstanbul'un En Güzel Camilerinden Biri |
Ezan,
İslam dininde günde beş vakit
kılınması gereken namaz vaktinin geldiğini bildirmek ve Müslümanları namaz kılmaya
davet etmek için görevlendirilen
müezzinin yüksek bir yere çıkarak yüksek sesle okuduğu kutsal sözlerdir.
Görüleceği gibi
ezan kültüründe iki yükseklik kavramı ön
plana çıkmaktadır. Yüksek yer sorunu,
ibadet alanları olan camilerin yanı başlarına “minareler” inşa edilerek
çözümlenmiş, yüksek ses ise, insan ruhunu okşayan güzel sese sahip, özel olarak eğitilmiş “müezzinler”
ile ezanlar kutsal ve ilahi bir
senfoniye dönüştürülmüştür.
Ezan,
gelişigüzel, herkesin kafasına estiği gibi okunan bir metin değildir. Bunun
için ünlü müzik üstatlarının besteledikleri makamlarda okunması gerekmektedir.
Örneğin:
Sabah Ezanı,
Saba,
Öğlen Ezanı,
Rast,
İkindi Ezanı,
Hicaz,
Akşam Ezanı, Eviç
ve Segah,
Yatsı Ezanı.
Uşşak ve Beyati makamlarında okunur.
İslami
literatürde sıkça söylenen bir söz vardır. “Kur’an,
Mekke’de geldi, Kahire’de okundu, İstanbul’da yazıldı.”
Kahire’de okundu
ifadesinde kastedilen, gerek Kur’an’ın, gerekse Ezan’ın okunmasında Kahireli “Hafız” ve “Müezzin”lerin bu görevi yerine getirirken sergiledikleri üstün
niteliktir.
İstanbul’da
yazıldı ifadesinden kastedilen ise, Kur’an’ın yazılmasında Türk
Hattatlarının, Dünya ölçeğinde benzeri
görülmeyen bir biçimde yazıyı sanata dönüştürmenin emsalsiz örnekleridir.
Esas olan, ezanın
güzel ve yanık sesli müezzinler tarafından yalın sesle okunmasıdır. Ne var ki
günümüzde bu mümkün değildir. Teknoloji bu alana da müdahale etmiş, ses
yükselticiler ile ezan okumak vazgeçilmez bir hal almıştır.
İnce bir zevk ve derin bir tefekkürün ürünü olarak asırlar
boyunca olgunlaşan ezan kültürü bugün neredeyse unutulmuş durumda, rahatına düşkün müezzinler, günde beş vakit minareye çıkıp ezan okuyup inmeyi kendileri için ağır
bir yük olarak kabul edip, minareye çıkmak yerine, caminin içinden mikrofonu ele
alıp, cızırtılı ve gürültülü bir mekanik sesle ezan okumayı adet haline getirmişlerdir.
Birkaç
caminin birbirine yakın mesafelerde
olduğunu düşünün, her minareden yükselen bu cızırtılı mekanik sesler birbirine
karıştığında ortaya dayanılmaz bir ses kirliliği çıkmaktadır ki, bu da ezanın
uhreviliği ile etkileyiciliği ile müzik zevkiyle taban tabana zıt bir durumu
ortaya koymaktadır.
Evet, ezanın bir davet, bir çağrı olduğuna dair vurgular
her zaman dile getirildi. Ancak ezan bir davet olduğu kadar aynı zamanda modern
tıbbın terimleriyle söyleyecek olursak bir terapi olarak görülmekteydi. Bu da
onun etrafında estetik kaygılarla zaman içerisinde oluşmuş "ezan kültürü" sayesinde oluyordu.
Birbirine karışmış ses karmacası içinde
herhangi bir terapiden söz etmek mümkün olabilir mi?
Ezanın icrasının önemsendiği dönemlerde onun tekdüze tekrarlanan bir çağrı
olmaması ve ruhunun zenginleştirilmesi amacıyla her vaktin ezanının ayrı bir makamda okunması gibi bir ince
düşüncenin yanında günümüzdeki rahatsız edici uygulamanın bu konudaki
duyarsızlığın bir ürünü olduğunu unutmamalıyız.
İnce bir zevk ve derin bir tefekkürün
ürünü olarak asırlar boyunca olgunlaşan ezan kültürü bugün neredeyse unutulmuş
durumda. Ezanın nasıl okunacağını tartışan bizlerin böylesine tarihsel
ve estetik bir mirasa rağmen hâlâ sorulara tatmin edici bir cevap verememiş
üzücüdür.
Geçtiğimiz günlerde bazı nedenler sık
aralıklarla İstanbul’a gitmek durumunda
kaldım. İşim bittikten sonra Ankara’ya dönmek için otobüs bileti almıştım. Hareket saatine yakın Üsküdar’dan servis
aracına binecektim. Servisin kalkmasına 25-30 dakikalık bir zaman vardı.
Mihrimah Sultan Camisi’nin önündeki çay bahçelerinden birine oturmuştum. Çayımı
yudumlarken kulağıma gelen hışırtılı bir sesten ezan okunacağını anladım.
İçimi bir korku sardı, eyvah dedim,
şimdi çevredeki bütün camilerden de ezan
sesleri gelecek ve Üsküdar Meydanı’nda birbirine karışan ve hiçbir şey anlaşılmayan ezan sesleri kim
bilir ne kadar canımı sıkacak.
Mihrimah Sultan Camii |
Hala korkuyorum, ya diğer caminin ezan
sesi bunu tılsımı bozarsa? Korktuğum
olmadı.
Şaşırmıştım!
Allah Allah, bu duru, güzel ruhumu okşayan ezan sesini üstünü örten
başka bir ezan sesi gelmedi. Duyduklarıma inanamadım. Birkaç saniye sonra karşıdaki caminin minaresinden başka bir
müezzinin okuduğu en az önceki kadar, güzel ve güzel icra ile
“Allahu
Ekber, Allahu Ekber” sesi geldi, bu sesin de üstüne
herhangi bir konmadı.
Bu iki ses arasında sıkışıp kalmıştım, hangisi daha güzeldi acaba, karar
veremiyordum. Birbirleyiyle tahmin edemeyeceğim kadar büyük bir rekabet
yaşanıyordu sanki. Sıra ilk okuyan müezzine gelmişti.
“Eşhedü en la ilahe illallah”
Şoktaydım. Başkalarından duysaydım, asla inanmazdım, ama kendi
kulaklarımla dinliyordum.
Hani Kur’an Kahire’de okunmuştu, Kahire’de bu kadar beni benden alan bir
ezan sesi duyacağımı hiç mi hiç tahmin etmiyorum.
Helal olsun benim insanıma, beni benden alan bir model koydu önüme, akıl
ile bilgi ile…
Bu model örnek alınmayacak mı, bu uygulama yurt geneline yayılmayacak
mı? Hep böyle, birbirinin üstüne basan, ne dediği anlaşılmayan ses karmaşasını
dinlememek için kulaklarımızı tıkamaya devam mı edeceğiz?
Kendimi oturduğum taburenin üstüne bıraktım adeta, bu kutsal ve ilahi
senfoniyi, iliklerimde, yüreğimde, beynimde hissederek dinlemeye başladım.
“Eşhedü enne Muhammeden
Resulullah”
Allahım şükürler olsun sana, demek ki böyle de okunabiliyormuş.
İnsanların başını döndürebiliyormuş mübarek ezan-ı Muhammedimiz.
“Hayye ale’s Salah”
Bekliyorum, tadına varıyorum, içime sindiriyorum, mest oluyorum, yanıyorum,
tutuşuyorum, şükrediyorum, böyle bir güzellik olabilir mi diye düşünüyorum,
düşünüyorum.
“Hayye ale’l Felah”
İki sesi birbirinden ayıramıyorum, hangisi daha iyi diye, işin
içinden çıkamıyorum. Acaba ikisini aynı kişi mi okuyor diye düşünüyorum.
“Allahu Ekber, Allahu Ekber”
Yığılıp kalmışım tabureye, sonuna yaklaştığımızı düşünüyorum,
bitmesin istiyorum.
“La ilahe illallah”
Bu ilahi senfoni sona ermişti, yerimden
doğrulamıyordum, bir daha böyle bir hazzı nereden bulacaktım.
Bir süre sonra servisim geldi, isteksiz adımlarla binip otobüs
terminaline geldim. Mutlu bir gün geçirmiştim, Ankara’ya nasıl geldiğimi
hatırlamıyorum. Hayal alemindeydim.
İçimi bir korku sarıyor, ya Ankara’ya gidince ben ne yapacağım.
Böyle bir güzelliği orada bulabilecek miyim?
Ne ikamet ettiğim Çankaya’daki camilerden, ne de işyerimin olduğu
Sakarya Caddesi’ndeki camilerden gelen ve birbirine karışan ezan seslerini
duyup kahrolmayacak mıyım?
Şimdi derin derin düşünüyorum, bu güzelliği yaptıkları için kime
teşekkür etmem gerek?
-Diyanet İşleri Başkanlığına mı?
-İstanbul Valiliğine mi?
-İstanbul Müftülüğüne mi?
-İstanbul Büyük Ş. Belediye Başkanlığına mı?
-Üsküdar Belediye Başkanlığına mı?
-Üsküdar Kaymakamlığına mı?
-Üsküdar Müftlüğüne mi?
-Hepsine mi?
-Yoksa başka birine mi?
Bilmiyorum.
Ama bu üstün fikri kim ortaya koyduysa ona teşekkür borçluyum. Sadece
ben değil, bu güzelliği tadan, özümseyen her kes teşekkür etmeli.
Teşekkür etmeliyiz ki bu güzel uygulama yurt sathına yayılsın, bu
güzellik paylaşılsın.
Üsküdar’da sergilenen bu ilahi senfoninin Türkiye’nin başka yerlerinde
ya da İstanbul’un başka semtlerinde uygulanıp uygulanmadığına dair bir bilgiye
rastlamadım.
Gönül arzu eder ki bu güzellikten tüm insanlık yararlansın.
İstiklal Marşımızın yazarı ünlü şairimiz Mehmet Akif Ersoy ne kadar
güzel söylüyor.
“Ruhumun senden ilahi, şudur ancak emeli,
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli
O ezanlar ki şahadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.”
Mehmet Akif Ersoy’un dilek ve temennisi ibadet yerlerinin göğsüne
düşman elinin vatanın birlik ve bütünlüğüne olduğu gibi minarelerimizden okunan
ezanların da ilelebet Yurdumuzun azerinde tıpkı Üsküdar minarelerinden okunduğu
gibi güzel ve insanın yüreğine, beynine işleyecek şekilde icra edilmesidir.
Ezan sesleri yurdumuzun üstünde inledikçe şehitlerimizin ruhları şad
olacaktır. Ezan sesi sadece yaşayanlara değil, ölülere hatta onların mezar
taşlarına bile tesir eden yüce bir anlam taşır. Şehit atalarımızın her şeyden
arınmış ruhları yerden fışkıracak, ezan sesiyle ayağa kalkacaktır.
Bu güzel uygulamada emeği olan her kesi yürekten kutluyorum. İlgililere
sesleniyorum, lütfen bu uygulamayı yurt geneline yayınız.
Türk Ulusu bu güzelliği hak ediyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
ilaminal71@gmail.com