6 Eylül 2019 Cuma

BAŞBAKANLIK KANUNLAR VE KARARLAR TETKİK DAİRESİ, AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI, İlhami NALBANTOĞLU


BAŞBAKANLIK
KANUNLAR VE KARARLAR TETKİK DAİRESİ
Başbakanlık Merkez Teşkilatının en önemli “Ana Hizmet Birimi”nin adı  “Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi” idi o dönemde. Kutsal ve mistik bir yapısı vardı.
      1968 yılının son aylarında başlamıştım buradaki görevime. Daire’nin Başkanı, bir süre Nevşehir Valiliği görevinde bulunmuş  olan Şeref Tolungüç’tü. Kısa boylu, güler yüzlü, sempatik bir insandı,  ancak işinde oldukça ciddi ve titizdi.
      Cumhuriyetle birlikte ilk aşamada “Muamelat Müdürlüğü” adı ile oluşturulan  daha sonraları adı değiştirilen Dairenin hiyerarşik yapılanması “Üyelik” sistemine göre oluşturulmuştu. Başkan’ın altında “Üye”ler vardı, bunlara bağlı olarak ta “Uzman”lar görev yapardı.
      Üyelerin sayısı 4’ü geçmiyordu, ünlü edebiyatçı Muzaffer Uyguner, ünlü hukukçu Osman Anıl ve iki ünlü Mülkiyeli Münir Gedeleç ile Hüseyin Ilgıt’tan oluşuyordu.   Savni Belger ve Tarık Sesyılmaz’dan oluşan iki de “Mütehassıs Müşavir”  olarak görev yapan deneyimli bürokrat mevcuttu.
      Savni Belger, İstanbul’un köklü ailelerinden birinin  iyi eğitim almış mensubu, Tarık Sesyılmaz ise  “Hafız Burhan” adıyla  ülke genelinde ünlü olmuş sanatçının oğluydu.
      Bunların altında yaklaşık on civarında Uzman ve Uzman Yardımcısı  görev yapıyordu.
      Başbakanlık Merkez Teşkilatı’nın bu en önemli dairesinin toplam sayısı 30’u bulmuyordu.  Buna paralel olarak Başbakanlık Merkez Teşkilatı’nın toplam personel sayısı ise 150 civarındaydı.
      Başbakanlık Merkez Binası’nın birinci katında, üyeler tek kişilik odalarda, uzmanlar ikişerli odalarda oturmak suretiyle katın yarısını  ancak dolduruyordu.
      Başbakanlık Müsteşarı Münis Faik Ozansoy, sağlık sorunları nedeniyle görevinin başında değildi, bu görevi, sonradan “Devlet Bakanı” olarak görevlendirilecek olan efsane bürokrat Müslih Fer yürütüyordu.
      Başbakanlık Müsteşarı hariç, hiçbir makamın ne sekreteri, ne koruması ne de makam arabası vardı.  Bakanlar Kurulu Kararnamelerini  bakanlara imzalattırmak için dolaştıran kuryeleri taşıyan jeep marka araç, mesai bitiminde Müsteşar Yardımcısı ve Tetkik Dairesi Başkanını evlerine bırakırdı.  Aynı güzergahta oturanlar varsa onları da almayı ihmal etmezlerdi.
      Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi’nde günümüzle kıyaslanamayacak kadar bir ciddiyet, sorumluluk duygusu ve iş ahlakı mevcuttu. Hiçbir kamu görevlisi, asla ve kat’a bir basın mensubu ile görüşmez, hiçbir kişi, kurum ve kuruluştan hiçbir hediye kabul etmezdi.
      Başbakanlık Merkez Teşkilatı’nda çalışanlardan, evi, arabası olanların sayısı bir elin parmaklarından fazla değildi, lojmanda oturanların sayısı da en fazla o kadardı.
İlhami NALBANTOĞLU
      Servis aracı dahil, hiçbir sosyal ayrıcalık söz konusu değildi.. Çalışanların tek lüksü ise  Erdek’te barakalardan oluşturulmuş dinlenme tesisine gidebilmekti.  Ben heveslenip gitmiştim de, her nedense aynı günün akşamı Ankara’ya dönmeyi tercih etmiştim.
      Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi’nde göreve başladığımda lise mezunuydum, burada hem çalışacak hem de yüksek öğrenimimi tamamlayacaktım. Lise mezunu olduğum için   “Memur” kadrosuyla dosya bölümünde göreve başlatılmıştım.
      İşim ağırlıklı olarak, bakanlık ve kuruluşlardan gelen istek ve önerilerin öncesini bulmaktı. Tüm işlemler uzmanlar tarafından  önce yasal dayanaklara, sonra da önceki işlemlere göre değerlendiriliyordu.
      Uzmanlar kendilerine verilen konulara göre bölümlere ayrılmıştı. Oysa ben bu bölümde her konudan haberdar oluyordum. Bu benim için önemli bir ayrıntıydı. Bunun için güçlü bir hafıza da gerekiyordu.
      Bir süre sonra, sonradan Gazi Üniversitesi’ne bağlanacak olan bir Yüksek Okula kaydımı yaptırdım. Böylece hem Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi’nde işin içinde yetişiyor, hem de okulun verdiği eğitimi alma şansına kavuşmuştum.
      Kısa sürede işimi kavramış, istenen hemen hemen her konuyu anında yanıtlayabilme düzeyine gelmiştim. Gerek Başkan Şeref Tolungüç, gerekse daire üyeleri ve uzmanlar  aradıkları  konuları bana sormaya başlamışlardı.
      Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi diplomamı getirdiğimde hiç bekletilmeden intibakım yapıldı, artık Başbakanlık Uzman Yardımcısıydım. Temelden yetiştiğim için Dairenin tüm konularına olan hakimiyetim bana büyük avantaj sağlıyordu.
      Aradan altı yıla yakın bir süre geçmişti, yönetim kademesinde değişiklikler olmuştu. 50’li yıllarda Ahlat’ta Kaymakam olarak görev yapan ve  Belediye Parkını yaptırarak Ahlat’ın çehresini değiştiren Kenan Aybek, Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı görevine gelmişti.
      Bu benim için önemli bir şans olmuştu, hemen askerlik görevimi aradan çıkarmak için başvuruda bulundum. Bir buçuk yıl  oldukça hareketli askerlik
görevimi tamamlayıp döndüğümde soluğu Kenan Aybek’in makamında aldım.
      Hemen göreve başladım ve kısa bir süre sonra da üçlü Kararname ile “Başbakanlık Uzmanı” olarak atamam yapıldı.
      Geçen bu süre içinde kadrolarda bazı değişiklikler olmuştu, Şeref Tolungüç gitmiş, yerine Lokman Derman gelmişti. Önceki üyelerin yerlerine de Vehbi Ünver, Kutlu Türker, Cemal Algüner ve sonradan çok ünlü bir yazar olan,  kitapları milyonlarca satan  Ayla Kutlu gelmişlerdi. Ben ise Vehbi Ünver’in yanında görevlendirildim, artık ekonomik konulara bakacaktım.
      70’li ve 80’li yıllarda ülkenin içinde bulunduğu siyası ortam gereği sık sık hükümet değişiklikleri oluyordu. Her gelen hükümet bazı kadrolara yakınlarının atamasını yapıyorlardı. Bu süreçte 71 Muhtırası ve 80 Darbesini de dahil olmak üzere Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi’ne hiçbir  siyasi atama yapılmamıştır. Es kaza yapılmış olanı da bünye kabul etmemiştir.
      Bu sayededir ki Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren 90’lı yılların sonlarına kadar Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi siyasi emellere alet edilememiştir.
      Özellikle 90’lı yıllarda statüsü Genel Müdürlük olarak değiştirilen kurumun başında görev yapan, yürekli ve cesur Türk Kadını’nın tipik bir örneğini sergileyen  Şahver Kobal, görevinden alınıncaya dek Kanınlar ve Kararlar Genel Müdürlüğüne bünyesine siyasi bir kimlik sokmamak için büyük bir mücadele ortaya koyuyordu.
      Kimi zaman dönemin Başbakanı Turgut Özal’a direniyor, kimi zaman Müsteşar Hasan Celal Güzel ile dişe diş hukuki yorum mücadelesine giriyordu. Hukuki bilgiye dayalı bu yürekli ve cesur bürokrata dönemin bakanları bile karşı karşıya gelmekten çekiniyorlardı.
      Ne zaman ki hemşehrisi ve yakını olan dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ali Naci Tuncer, Şahver Kobal’ı görevden aldı,  o tarih itibariyle Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün çekirdek kadrosu siyasi atamalar sonucu dejenere olmaya yüz tuttu.
      Her dönemde olduğu gibi, yalaka ve dalkavuk takımı yerini korumayı başardı, ilkeleri ve bildikleri doğrularla yollarına devam etmek isteyenler birer birer ayıklanıp, yerleri siyasi kimliklere teslim edildi.
      Durum böyle olmaya başlayınca hatalı ve kusurlu işlemlerin tahminlerin çok ötesinde gün aşırı görülmeye başlaması, Resmi Gazete’de fahiş hataların yayımlanması bürokrasideki yozlaşmanın ve arızanın sinyalini vermeye başladı.
      İş çığırından iyice çıkmaya başlamıştı, 70 yıllarda 150 personel ile Devletin hizmetini yürüten kadroların sayısı binleri aşıyordu. Binalara sığılamıyor, yeni binalar kiralanıyor, buralara hiçbir görevi olmayan ve o dönemlerde literatürümüze yeni giren “bankamatik memurlar” tıkıştırılıyordu.
      Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünü önemli kılan unsurların başında homojen bir yapıya sahip olması gelmektedir. Kurum olarak tüm çalışanları bir bütün halinde hareket edebilme yeteneğine sahip canlı bir organizma gibi olmasından kaynaklanmaktadır.
      Bürokrasinin her kademesine hukuk bilgisi veren, kurum ve kuruluşların önünü açan bir okul gibi hizmet edebilme kapasitesine sahip bir kuruluştu.
      Burada hizmet verenler mesai saati kavramına uymadan, zaman kavramı tanımadan görevlerini en iyi bir biçimde yerine getirme çabası içindeydiler. İş ortamında her an birlikte oldukları gibi, aile yapılarında da bir bütün halinde yaşam tarzını uyguluyorlardı.
      Bu uyum ve başarılı performans doğal olarak bazı çevrelerin  huzurunu kaçırıyordu. Bu nedenle buraya gözünü dikmiş, burayı ele geçirmek için çırpınan çevrelerin olduğu bilinen bir gerçekti.
      Nitekim son dönemlerde korkulan olmuş, kadrolar bilgisiz, beceriksiz, yeteneksiz, liyakatsiz kişilerle doldurulmuştu. Gün geçmiyordu ki, Resmi Gazete, telafisi mümkün olmayan hatalarla dolup taşıyordu.
      En kötüsü bu fahiş hataları yapanlar hakkında herhangi bir işlem yapmak şöyle dursun, inanılması güç bir koruma çemberi içine alınıyorlardı. Bu bozulma ve deformasyon gün geçtikçe artıyordu.
      15 Temmuz 2016 ihanetinden sonra bu Dairenin üst kademelerinde yer alan sözüm ona yöneticilerin hapse atılmasından sonra anlaşıldı bürokrasinin içine düştüğü hazin durum.
      Yönetim sisteminde yapılan değişiklik sonrası hiç tereddüt etmeden kapısına kilit vurular bu Dairenin, aradan daha bir yıl bile geçmeden, yana yakıla aranıyor olması, değerinin gerçek boyutunu ortaya koymaktadır.
      Basına yansıyan bilgilere göre, eski yönetim sistemindeki Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü’ne benzer bir yapının TBMM’de kurulması üzerinde duruluyormuş.
      Mecliste Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı adında bir birimin bulunduğu, ancak söz konusu başkanlığın yalnız rutin işleri yürüttüğü, yasama sürecine çok fazla dahil olmadığı, bundan sonraki süreçte uzman kadrosunun daha etkin bir konuma getirilebileceğine dikkat çekiliyor.
      Devlet yönetim mekanizması, yıllarca denenmiş ve kurumsallaşmış ilkeleri, artısını eksisini dikkate almadan   değiştirmeyi kabul etmez, reddeder…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ilaminal71@gmail.com