BAŞBAKANLIK
KANUNLAR VE KARARLAR TETKİK DAİRESİ
Başbakanlık Merkez Teşkilatının en önemli “Ana Hizmet Birimi”nin adı “Başbakanlık
Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi” idi o dönemde. Kutsal ve mistik bir
yapısı vardı.
1968 yılının son aylarında başlamıştım
buradaki görevime. Daire’nin Başkanı, bir süre Nevşehir Valiliği görevinde
bulunmuş olan Şeref Tolungüç’tü. Kısa boylu, güler yüzlü, sempatik bir insandı, ancak işinde oldukça ciddi ve titizdi.
Cumhuriyetle birlikte ilk aşamada “Muamelat Müdürlüğü” adı ile
oluşturulan daha sonraları adı
değiştirilen Dairenin hiyerarşik yapılanması “Üyelik” sistemine göre oluşturulmuştu. Başkan’ın altında “Üye”ler vardı, bunlara bağlı olarak ta
“Uzman”lar görev yapardı.
Üyelerin sayısı 4’ü geçmiyordu, ünlü
edebiyatçı Muzaffer Uyguner, ünlü
hukukçu Osman Anıl ve iki ünlü
Mülkiyeli Münir Gedeleç ile Hüseyin Ilgıt’tan oluşuyordu. Savni
Belger ve Tarık Sesyılmaz’dan
oluşan iki de “Mütehassıs Müşavir” olarak görev yapan deneyimli bürokrat mevcuttu.
Savni
Belger, İstanbul’un köklü ailelerinden birinin iyi eğitim almış mensubu, Tarık Sesyılmaz ise “Hafız
Burhan” adıyla ülke genelinde ünlü
olmuş sanatçının oğluydu.
Bunların altında yaklaşık on civarında
Uzman ve Uzman Yardımcısı görev
yapıyordu.
Başbakanlık Merkez Teşkilatı’nın bu en
önemli dairesinin toplam sayısı 30’u bulmuyordu. Buna paralel olarak Başbakanlık Merkez
Teşkilatı’nın toplam personel sayısı ise 150 civarındaydı.
Başbakanlık Merkez Binası’nın birinci
katında, üyeler tek kişilik odalarda, uzmanlar ikişerli odalarda oturmak
suretiyle katın yarısını ancak
dolduruyordu.
Başbakanlık Müsteşarı Münis Faik Ozansoy, sağlık sorunları
nedeniyle görevinin başında değildi, bu görevi, sonradan “Devlet Bakanı” olarak görevlendirilecek olan efsane bürokrat Müslih Fer yürütüyordu.
Başbakanlık Müsteşarı hariç, hiçbir
makamın ne sekreteri, ne koruması ne de makam arabası vardı. Bakanlar Kurulu Kararnamelerini bakanlara imzalattırmak için dolaştıran
kuryeleri taşıyan jeep marka araç, mesai bitiminde Müsteşar Yardımcısı ve
Tetkik Dairesi Başkanını evlerine bırakırdı.
Aynı güzergahta oturanlar varsa onları da almayı ihmal etmezlerdi.
Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Tetkik
Dairesi’nde günümüzle kıyaslanamayacak kadar bir ciddiyet, sorumluluk duygusu
ve iş ahlakı mevcuttu. Hiçbir kamu görevlisi, asla ve kat’a bir basın mensubu
ile görüşmez, hiçbir kişi, kurum ve kuruluştan hiçbir hediye kabul etmezdi.
Başbakanlık Merkez Teşkilatı’nda
çalışanlardan, evi, arabası olanların sayısı bir elin parmaklarından fazla
değildi, lojmanda oturanların sayısı da en fazla o kadardı.
İlhami NALBANTOĞLU |
Servis aracı dahil, hiçbir sosyal
ayrıcalık söz konusu değildi.. Çalışanların tek lüksü ise Erdek’te barakalardan oluşturulmuş dinlenme
tesisine gidebilmekti. Ben heveslenip
gitmiştim de, her nedense aynı günün akşamı Ankara’ya dönmeyi tercih etmiştim.
Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Tetkik
Dairesi’nde göreve başladığımda lise mezunuydum, burada hem çalışacak hem de
yüksek öğrenimimi tamamlayacaktım. Lise mezunu olduğum için “Memur”
kadrosuyla dosya bölümünde göreve başlatılmıştım.
İşim ağırlıklı olarak, bakanlık ve
kuruluşlardan gelen istek ve önerilerin öncesini bulmaktı. Tüm işlemler
uzmanlar tarafından önce yasal
dayanaklara, sonra da önceki işlemlere göre değerlendiriliyordu.
Uzmanlar kendilerine verilen konulara
göre bölümlere ayrılmıştı. Oysa ben bu bölümde her konudan haberdar oluyordum.
Bu benim için önemli bir ayrıntıydı. Bunun için güçlü bir hafıza da
gerekiyordu.
Bir süre sonra, sonradan Gazi
Üniversitesi’ne bağlanacak olan bir Yüksek Okula kaydımı yaptırdım. Böylece hem
Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi’nde işin içinde yetişiyor, hem de okulun
verdiği eğitimi alma şansına kavuşmuştum.
Kısa sürede işimi kavramış, istenen hemen
hemen her konuyu anında yanıtlayabilme düzeyine gelmiştim. Gerek Başkan Şeref Tolungüç, gerekse daire üyeleri
ve uzmanlar aradıkları konuları bana sormaya başlamışlardı.
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi
diplomamı getirdiğimde hiç bekletilmeden intibakım yapıldı, artık Başbakanlık
Uzman Yardımcısıydım. Temelden yetiştiğim için Dairenin tüm konularına olan
hakimiyetim bana büyük avantaj sağlıyordu.
Aradan altı yıla yakın bir süre geçmişti,
yönetim kademesinde değişiklikler olmuştu. 50’li yıllarda Ahlat’ta Kaymakam
olarak görev yapan ve Belediye Parkını
yaptırarak Ahlat’ın çehresini değiştiren Kenan
Aybek, Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı görevine gelmişti.
Bu benim için önemli bir şans olmuştu,
hemen askerlik görevimi aradan çıkarmak için başvuruda bulundum. Bir buçuk
yıl oldukça hareketli askerlik
görevimi tamamlayıp
döndüğümde soluğu Kenan Aybek’in
makamında aldım.
Hemen göreve başladım ve kısa bir süre
sonra da üçlü Kararname ile “Başbakanlık
Uzmanı” olarak atamam yapıldı.
Geçen bu süre içinde kadrolarda bazı
değişiklikler olmuştu, Şeref Tolungüç
gitmiş, yerine Lokman Derman
gelmişti. Önceki üyelerin yerlerine de Vehbi
Ünver, Kutlu Türker, Cemal Algüner ve sonradan çok ünlü bir yazar
olan, kitapları milyonlarca satan Ayla
Kutlu gelmişlerdi. Ben ise Vehbi
Ünver’in yanında görevlendirildim, artık ekonomik konulara bakacaktım.
70’li ve 80’li yıllarda ülkenin içinde
bulunduğu siyası ortam gereği sık sık hükümet değişiklikleri oluyordu. Her
gelen hükümet bazı kadrolara yakınlarının atamasını yapıyorlardı. Bu süreçte 71
Muhtırası ve 80 Darbesini de dahil olmak üzere Kanunlar ve Kararlar Tetkik
Dairesi’ne hiçbir siyasi atama
yapılmamıştır. Es kaza yapılmış olanı da bünye kabul etmemiştir.
Bu sayededir ki Cumhuriyetin kuruluşundan
itibaren 90’lı yılların sonlarına kadar Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi
siyasi emellere alet edilememiştir.
Özellikle 90’lı yıllarda statüsü Genel
Müdürlük olarak değiştirilen kurumun başında görev yapan, yürekli ve cesur Türk
Kadını’nın tipik bir örneğini sergileyen
Şahver Kobal, görevinden
alınıncaya dek Kanınlar ve Kararlar Genel Müdürlüğüne bünyesine siyasi bir
kimlik sokmamak için büyük bir mücadele ortaya koyuyordu.
Kimi zaman dönemin Başbakanı Turgut
Özal’a direniyor, kimi zaman Müsteşar Hasan Celal Güzel ile dişe diş hukuki
yorum mücadelesine giriyordu. Hukuki bilgiye dayalı bu yürekli ve cesur
bürokrata dönemin bakanları bile karşı karşıya gelmekten çekiniyorlardı.
Ne zaman ki hemşehrisi ve yakını olan
dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ali Naci
Tuncer, Şahver Kobal’ı görevden
aldı, o tarih itibariyle Kanunlar ve
Kararlar Genel Müdürlüğünün çekirdek kadrosu siyasi atamalar sonucu dejenere
olmaya yüz tuttu.
Her dönemde olduğu gibi, yalaka ve
dalkavuk takımı yerini korumayı başardı, ilkeleri ve bildikleri doğrularla
yollarına devam etmek isteyenler birer birer ayıklanıp, yerleri siyasi
kimliklere teslim edildi.
Durum böyle olmaya başlayınca hatalı ve
kusurlu işlemlerin tahminlerin çok ötesinde gün aşırı görülmeye başlaması,
Resmi Gazete’de fahiş hataların yayımlanması bürokrasideki yozlaşmanın ve
arızanın sinyalini vermeye başladı.
İş çığırından iyice çıkmaya başlamıştı,
70 yıllarda 150 personel ile Devletin hizmetini yürüten kadroların sayısı
binleri aşıyordu. Binalara sığılamıyor, yeni binalar kiralanıyor, buralara
hiçbir görevi olmayan ve o dönemlerde literatürümüze yeni giren “bankamatik memurlar” tıkıştırılıyordu.
Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel
Müdürlüğünü önemli kılan unsurların başında homojen bir yapıya sahip olması
gelmektedir. Kurum olarak tüm çalışanları bir bütün halinde hareket edebilme
yeteneğine sahip canlı bir organizma gibi olmasından kaynaklanmaktadır.
Bürokrasinin her kademesine hukuk bilgisi
veren, kurum ve kuruluşların önünü açan bir okul gibi hizmet edebilme
kapasitesine sahip bir kuruluştu.
Burada hizmet verenler mesai saati
kavramına uymadan, zaman kavramı tanımadan görevlerini en iyi bir biçimde
yerine getirme çabası içindeydiler. İş ortamında her an birlikte oldukları
gibi, aile yapılarında da bir bütün halinde yaşam tarzını uyguluyorlardı.
Bu uyum ve başarılı performans doğal
olarak bazı çevrelerin huzurunu kaçırıyordu.
Bu nedenle buraya gözünü dikmiş, burayı ele geçirmek için çırpınan çevrelerin
olduğu bilinen bir gerçekti.
Nitekim son dönemlerde korkulan olmuş,
kadrolar bilgisiz, beceriksiz, yeteneksiz, liyakatsiz kişilerle doldurulmuştu.
Gün geçmiyordu ki, Resmi Gazete, telafisi mümkün olmayan hatalarla dolup
taşıyordu.
En kötüsü bu fahiş hataları yapanlar
hakkında herhangi bir işlem yapmak şöyle dursun, inanılması güç bir koruma
çemberi içine alınıyorlardı. Bu bozulma ve deformasyon gün geçtikçe artıyordu.
15 Temmuz 2016 ihanetinden sonra bu
Dairenin üst kademelerinde yer alan sözüm ona yöneticilerin hapse atılmasından
sonra anlaşıldı bürokrasinin içine düştüğü hazin durum.
Yönetim sisteminde yapılan değişiklik
sonrası hiç tereddüt etmeden kapısına kilit vurular bu Dairenin, aradan daha
bir yıl bile geçmeden, yana yakıla aranıyor olması, değerinin gerçek boyutunu
ortaya koymaktadır.
Basına yansıyan bilgilere göre, eski
yönetim sistemindeki Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü’ne benzer
bir yapının TBMM’de kurulması üzerinde duruluyormuş.
Mecliste Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı
adında bir birimin bulunduğu, ancak söz konusu başkanlığın yalnız rutin işleri
yürüttüğü, yasama sürecine çok fazla dahil olmadığı, bundan sonraki süreçte
uzman kadrosunun daha etkin bir konuma getirilebileceğine dikkat çekiliyor.
Devlet yönetim mekanizması, yıllarca
denenmiş ve kurumsallaşmış ilkeleri, artısını eksisini dikkate almadan değiştirmeyi kabul etmez, reddeder…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
ilaminal71@gmail.com